Sohbet -103-
"DÂİMİ NAMAZIN HAKİKATI"
"Amenü Billahideki -B- neye işaret
ediyordu?
Allah ismiyle işaret edilenin senin varlığında oluşuna. Amenü billahi ayetiyle işaret edilen Allah'ın senin varlığında oluşu ne demek? İnsanı halk ettik diyor. Yaratılmış olan Allah olurmu? İnsan halk edilmiş. Dolayısı ile insan Allah olmaz. Ama öbür taraftan ve nefahtü fiyhi min ruhıy, Ruhumdan nefh ettim diyor. Ruhumdan nefh ettim ayetindeki işaret, insanda esmanın varlığını anlatmak sadedinde kullanılmış bizim anladığımız kadarıyla. Buna da yeryüzünde halife meydana getireceğim, daha doğrusu yeryüzünde halifeyi açığa çıkaracağım ifadesi var. Yeryüzünde derken yeryüzü kelimesiyle bildiğimiz dünyayı kast etmiyor. Yeryüzü insanın bedeni. Yani halk olmuş olan yaratılmış olan yapı. Yarattığım insanda esmamın özelliklerini açığa çıkaracağım demektir yeryüzünde halife meydana getireceğim demek. Ve bunun nasıl oluştuğunuda ve nefahtü fiyhi min ruhıy, ayetiyle işaret ediyor. Ruhumdan dediği esma mertebesinin özelliği. İnsanın hakikatı dediğimiz hilafet yanı, daha doğrusu halife diye tanımlanan yanı, Allah'ın esmasının külli olarak yapısında var olması.
Ademe esmanın tamamını talim etti işareti, esma mertebesinin onun hakikat noktasında var olması itibarıyla.
O yüzden hilafet noktası kendisinde mevcud. O hilafet noktasından projekte olan manalar beyin aynasına yansıyarak çeşitli karakteristik özellikler şeklinde açığa
çıkıyor. Her doğan islam fıtratı üzerine doğardan mûrat, her beyin esma özelliklerini açığa çıkaracak şekilde var
olmuştur anlamını taşır.
Yani beyin, kişinin hakikatındaki derunundaki esma özelliklerini açığa çıkarabilecek kabiliyet ve kapasitede olarak mevcut. Beyin nöronlarla
çalışıyor, nöronlardan ibaret. Fakat kalpte de nöron var. Kalpteki neronların ilk hareketiyle beyindeki aktivite meydana geliyor. Hayat kalpten kaynaklanıyor. Kişinin istidadını oluşturan ilk fıtri özellik, kalpten başlıyor,
beyni etkiliyor, ve beyin olayı alıp götürüyor. Bütün kişilik şu bu beyinden açığa çıkıyor. Fakat beyine ilk hareketi veren, kalp hücrelerinde
gizli olan nöronlar. Kişi eğer istidadı varsa, yani esma mertebesi itibarıyla Allah dilemişse, neyi dilemişse?
Kendini o insan aynasında seyretmeyi, kendini derken alemlerin diye
anlıyalım. Kendini insan aynasında seyretmeyi dilemişse, o esma mertebesinin özellikleri o beyinde bu seyri oluşturacak şekilde bir programı meydana getirir, ve o beyinden
dilediği kadarıyla tüm varlığı seyretmeye başlar. Bunuda basit olarak gören gözü işiten kulağı tutar eli diye
anlatmış. Şimdi, biz Allah ismiyle işaret edileni ya esmanın birim sûretleri şeklinde açığa çıkması olarak anlayıp değerlendireceğiz, dolayısı ile her birimde esma-ı
ilahinin çeşitli özelliklerinin açığa çıkışını seyredicez, birim ismini kaldırarak bakarsak Allah bu şekilde bakıyor bu şekilde davranıyor bunu diliyor diyecez, veya esma
mertebesinin bizde açığa çıkarttığı bir külli müşehade ile Allahu ekber diyerek ekberiyet anlamıyla Allah isminin mânâsına uzanacak bakışımız. Tabi
bu ekberiyet itibarıyla Allah isminin manasına bakış, çok ender aynalarda açığa çıkan bir bakış!
Dolayısı ile işin bu tarafı bizi fazla ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren yan, Allah isminin mânâsını yani Allah isminin işaret ettiği bir mânânın esma mertebesinden
gelen bir biçimde halk olmuşlarda halk olmuşlar yaratılmışlar aynasında aksedişiyle ortaya çıkan bir biçimde seyirden söz edicez. İşte iman etmemiz gereken nokta
imanın hakikatı eğer o birime o kişiye o yaratılmış insana nasip olmuşsa, o gördüğü birimlerin esma mertebesinin özelliklerini açığa çıkarmak üzere var olduğunu müşehade ederek
insanda hayvanda cinde şeytanda melekte galaktik boyutta veya galaksilerde veya melekût boyutunda bunu müşehade ederek, o mâhalde açığa çıkışını müşehade ederek tasdik ederek kabul
ederek, o açığa çıkışın mânâsına saygı duyarak,
Rûku eder!
Rûku imanın sonucudur. Kendi varlığında yaşarken Kıyamda olarak, imanın sonucu dilinde konuşanın gözünde görenin kulağında
işitenin Allah olduğunu yaşıyarak Fatihayı OKU'r ve yaşar, namazın kıyamı yerine gelir, her isim altında esmasının yaratılmışlarda açığa
çıktığını müşehade ederek rûkuyu yaşar, herhangi bir mâhalden ben
dilediğimi yaparım hükmünce ben şöyle istiyorum dediğinde secde eder. Varlığını yok eder diyen kalır! İşte daimi namazın
müşehademizdeki hakikatı. Demek ki Allah isminin geçtiği anda, nerede neye dayalı olarak geçiyor ise, yaratılmışta esmanın özelliğinin açığa çıktığını görerek, o birimin
hakikatı olan esmayı görebilmek, senin hakikatın olan vechinden, yaratılmıştaki veche bakmak sûretiyle meydana gelir. Dolayısıyla "ne
yana başını çevirirsen vechi görürsün"ifadesinin işaretinin anlamı bu şekilde
burada açığa çıkar. İşte eğer sende dilemişse kendini seyretmeyi, bunun adı imandır.
Sende dilemişse kendini örtmek sûretiyle yaratılmışlarına bakmayı, bunun çeşitli tanımlamalarıda küfür şirk nifak gibi tanımlamalarla anlatılmıştır. Eğer burayı anladıysak, işte imanın hakikatını, ve de, imanın hakikatından dolayı müminlere namazın ne şekilde farz kılındığını, namazın hangi imana dayalı olarak farz kılındığını ve yaşanacağını fark etmiş oluruz. Bu açıklamalara dayalı olarak artık siz haccın veya orucun veya zekatın nasıl bir anlam taşıdığını tefekkür edebilirsiniz."
Üstad Ahmed Hulûsi
Lütfen dikkat. Bu sohbet, bizatihi Üstâd Ahmed Hulusi´nin kendisinin yazmış olduğu bir sohbet değil. Üstâdın bir toplumda veya dostlar ortamında yapmış olduğu bu acıklama; sohbet, kendilerini gönülden dinleyen dostlar tarafından yazıya dökülmüşdür; başka insanlar da faydalansın diye. Yani sohbetin içeriği , manası Üstâda ait. Lakin yazi metni, sohbeti yazıya döken samimi dostlara ait.
Sonuç: yazılımda hata; harf eksikliği veya misal ayetlerin yazılış şekli isabet değil ise;
veya yazının genel uslubu Üstâda bire bire uymuyor ise, sebebini böylece acıklamış olduk.
ANASAYFA
veya
Sohbetlere dön (51-101)