Sohbet -112-
"NAMAZ ORUÇ RİYAZAT BEDENSEL ÇALIŞMALAR DEĞİLDİR. ESMA TERKİBİNİN KENDİ KENDİNİ DEĞİŞTİRME ÇALIŞMASIDIR!"
"Varlıkta ki ben dediğiniz şey, ister Esma yumağı deyin, ister beyin
deyin, ister Data paketi deyin, burda önemli olan kelime isim değil. Anlatmak istediğim şey şu: burda bir beden var bir beyin
var, birde bunu meydana getiren Esma yumağı var?
Böyle birşey yok!
Yani "ben bedenimi geliştireceğim düzelteceğim" dediğin an da sen açığa çıkan Esma özelliğinde değişiklik yapacağım demek istiyorsun. Yahut "ben Esma açığa çıkışımı değiştirmek istiyorum" dediğin zaman "ben bedensel olarak şu değişikliği yapmak istiyorum, beynimde şu değişikliği yapmak istiyorum" diyorsun. Bu ikisi birbirinden ayrı ve bağımsız birşey değil. Böyle olduğu içindir ki zaten oruç tutup riyazat yapıyoruz, bunun içindir ki namaz kılıyoruz secdeye kapanıyoruz. Ben beynimden düşünce olarak duamı yapıyorum her an Allahı düşünüyorum demek hiç bir anlam ifade etmez. Bu işin laf salatasıdır.
Fiil aynen esmadır. Esma aynen fiildir. Esma ve fiil ayrı ayrı şeyler değildir. Bunun çok çok iyi anlaşılması lazım. Bunu anlıyamayan tasavvufla ilgilenen pek çok kişi "Canım fiillerin gereği yok, zaten bütün bunlar düşüncede olan şeyler, ben her an Allah’la beraberim her an Allahı düşünüyorum, her an besmelenin manasını yaşıyorum efendime söyleyeyim her an euzu yu yaşıyorum her an sübhanallahi bi hamdihi yi yaşıyorum" diyerek kendini aldatır. İşte bu şeytanın kendini aldatmasıdır. Bundan Eûzü Billâhi çekmek gerekir.
Risale-i Gavsiye Abdulkâdir Geylânî´nin işaret ettiği çok önemli bir nokta var, aynı şekilde İnsan-ı
Kâmil de Abdülkerim Ceylî de değiniyor şeytan bahsinde.
"Şeytan kişinin anlayışıdır" kavramıdır! Şeytan
aslında ne bedendir ne ruhtur ne birşeydir. Şeytan sendeki anlayışın kavramın anlayış kapasitesinin
veri tabanının adıdır. Yanılmıyorsam Gavsiyede Abdulkâdir Geylânî bu şeytaniyetin derecelerini anlatmıştır. "İlim alimin şeytanıdır!" diyor. "Vakıfinin şeytanı" diyor. Bu
şekilde anlatıyor şeytanın derecelerini anlatıyor, bunlar hep anlayış kavrayıştır. Yani mevcut veri tabanınla kendini kayıtlarsan, mevcut veri tabanın sana yeterli
olursa, mevcut veri tabanını esas kabul edip daha ötesini araştırma daha ötesini sorgulama olayından geri kalırsan şeytanına tabi olmuş olursun denmek isteniyor...
Senin varlığın sadece beynin değildir. Bedenin de Esma yumağıdır. Esma açığa çıkışıdır. Bedenin
tümüyle frekans yumağıdır. Dolayısı ile sen eğer Esma yumağında
değişiklik yapmak istiyorsan bunun yolu fiilinden geçer, bunun yolu yemenden geçer. Bunun yolu içmenden geçer bunun yolu uyumandan geçer. Dolayısı ile
senin bedenin de yaptığın değişiklik, Esma yumağında yaptığın değişiklik olacaktır. Yoksa sadece kuru kuruya ben
düşüncemi değiştirerek Esma yumağımda değişiklik yapıyorum demen şeytana tabi olman demektir şeytanın aldatması demektir. Bu noktayı anlatabildim mi bana cevap verin?
Net olarak bunu çok iyi anlamanız lazım. Çünkü bu yalnız sizin olayınız değil, bugün tasavvuf konuşulan bütün camialarda ki bir anlayış sınırlılığıdır. Olayı sadece beden olarak ele almak ne kadar sınırlılıksa, olayı sadece düşünce boyutunda ele almak da aynı şekilde sınırlılık ve olayın derinine gidememektir. Şeytanın aldatmasıdır. Eğer zaten bu böyle olmasaydı ne oruç olurdu ne namaz olurdu ne zikir olurdu nede hac olurdu. Bütün bunların bedenen yapılmasının sebebi: bedenin de yapılan bu olay senin Esma terkibinde değişiklik yapıyor.
Bu olayı 1985 te yayınladığım İnsan ve Sırları´nda Esma terkibi olayını anlatmıştım. Esma terkibi dediğin şey,
bugün anlatmış olduğum frekans yumağı dediğim yapı. Birisi tasavvufi mecazi anlatım, ötekisi mecazi anlatımın işaret ettiği orjinal
varlıktaki yapı. Dolayısı ile frekans yapıda bir değişiklik yapılmak istendiği zaman o noktada fiilen bedenen bir değişiklik söz konusudur. İşte bu
sebebten orucun ve riyazatın üzerinde duruyorum. Fazla kilonun üzerinde duruyorum. Vücuttaki fazla yağlar kesinlikle sizi kesecektir
diyorum. Anlayışının idrakının açılması için sendeki Esma açığa çıkışının artması için bedendeki bu yağları ve fazla kiloları atmanız lazım diyorum. Olayın esası bu
çünkü. Beden dediğin şey aynen Esma yumağıdır.
Esma frekansı diye veri tabanı diye ayrı bir yere atmayın. Bunu atmak çok büyük bir gaflettir. Şeytanın oyununa gelmektir. Bu konu çok önemli bir konudur. Bu ikisini
asla birbirinden ayırmayın, ikisi aynı şey. Birinde yaptığın şey ötekinde de aynen sonuç olarak açığa çıkacak olan şeydir!..
Bu noktada bana sormak istediğiniz bir şey var mı? Anlatıp gitmiş olmayayım, eksik anlatmış olmayayım, çünkü herkesin
bu konuyu anlayıp fark etmesini istiyorum."
Soru: "Üstadım bedeni bir araç olarak kullanarak....."
Üstad: "Hayır bedeni araç olarak kullanmıyorsun beden araç değil! Beden dediğin şey bizzat
Esma’nın bir hali. Esma her an yeni bir şan alır hükmünce esmanın şu an aldığı şana
beden diyoruz beyin diyoruz. Dolayısı ile beden ve beyinden bahsederken Esma terkibinin mevcut halinden söz etmiş
oluyoruz oluyoruz. Anlatabildim mi? Yani sen bana bedenimle ilgili derken aslında Esma’dan söz etmiş oluyorsun. Esma’dan diye söze
başlarsan mutlaka ya beyninden ya bağırsağından ya kalbinden ya birşeyinden bahsetmiş oluyorsun bana. Bu ikisini kesinlikle
birbirinden ayırmayın. Bedeninde yaptığın değişiklik Esmanda yaptığın değişikliktir. Gözün ve beynin şu an da sana bedenin ayrıymış
Esma ayrıymış ruh ayrıymış dalga boyu ayrıymış gibi hissettiriyor. İşte beynin dürüstlüğünün hilesi diye anlatılan olay bu.
Beyin aynı ruhtur, beyin aynı dalga frekanstır, beyin aynı Esma açığa çıkışıdır. Bunların hepsi aynı şeydir. Sakın bunları bölüp parçalamayın. Biri diğerini etkiliyor
gibi düşünmeyin. Biri diğerini etkilemiyor çünkü biri ve diğeri yok. Anlatabildim mi?"
Soru: "Üstadım, kendi içimizde olan düşüncemizin farkında olmamız o düşüncemizi değiştirmemizi sağlayabilir
mi?"
Üstad: "Şimdi beynindeki o düşünce açığa çıkışı ile birlikte o düşünceyi dışarıdan ikinci bir
kişiymiş gibi inceleyip irdeleyip sorgulayabilirsin. Beyinde bu özellik var. Dolayısı ile Esma da bu özellik vardır. Daha önceki sohbetlerimde bu konuya değinmiştim.
Kendinizi yaptıklarınızı fiillerinizi ilminizin oluşturduğu ikinci bir kişilikmiş gibi eleştirin. Yani bir yandan sen birşeyler düşünüyorsun ortaya koyuyorsun
vs, birde aynı anda senin mevcut ilmin var. İlminin oluşturduğu bir veri tabanın var. O ilminle ikinci bir kişi olarak sen kendi ortaya koyduğun
fiilleri düşünceleri davranışları kontrol et, sergile. Ve o fiili ortaya koyarken veya karşındakine o konuşmayı yaparken veya o davranışı ortaya koyarken bunun senin o ilminle ne
kadar çakıştığını bütünleştiğini veya ne kadar ayrıldığını dolayısıyla orda nasıl beşeriyet veya hayvaniyet denen Esma açığa çıkışının söz konusu olduğunu gör ve seyret
demiştim."
Soru: "Üstadım bu anlattığın şey kuranda ve tasavvufta geçen İhsan hali değil mi? Siz Allah’ı görmesinizde Allah sizi
görüyor?"
Üstad: "Evet o ikinci bir kişilik gibi dediğim şey Allah’ın sizi görmesi denilen olaydır.
Esasında bihamdihi de ordan meydana geliyor. Ama o devreye sokulmadığı kullanılmadığı için
de bihamdihi´nin farkında değiliz!"
Soru: "Stefan Hawking ve diğer bilim adamları varlık hiçlikten meydana gelir şeklinde söylemlerde bulunmaya başladılar. Bir bilim adamının
varlık hiçlikten meydana gelir demesiyle sizin varlık hiçlikten meydana gelir demeniz aynı şeymidir? O anlatılan birebir sizin söylediğinize karşılık geliyor
mu? Nasıl anlamamız lazım?"
Üstad: "Zamanın İnsan-ı
Kâmil´i bu ilmi açığa çıkartıyor dalga olarak yayıyor. Ben o İnsan-ı
Kâmil´in yaydığı feyizden nurdan ilimden dalga boyundan alıyorum beynimin kapasitesine göre bunu dillendiriyorum Stefan Hawking
de kendi beyin kapasitesine göre, esma terkibine göre aynı ilmi alıyor ve dillendiriyor. Burda önemli olan benim veya onun Zamanın İnsan-ı Kâmil´inin açığa çıkarttığı ilmi
dillendirmesi değil, bunu ne şekilde hissedip yaşadığımız önemli. Dolayısı ile ben Zamanın İnsan-ı Kâmil´inin yaydığı Allah
ilminden ne hissedip yaşayabiliyorsam bendeki odur, Hawking deki de ne ondan çıkarıp yaşayabiliyorsa odur. Yoksa kelimeye dökülmüş
hali değil önemli olan. Yoksa Hawkingin söylediği şeyi başkası da söyleyebilir İnsan-ı Kâmil´in yaydığı dalga boyunu alabilecek alıcısı ayarlı olan herhangi bir yapı o da alıp herhangi birşey söyleyebilir. Umarım anlaşılmıştır anlattığım
şey? Dolayısı ile bizim yapacağımız bedeni çalışmalar Esma varlığımızı değiştirecektir. Çünkü bedeni çalışmalar denilen çalışmalar esasında Esma terkibi
çalışmalarıdır. Bedensel çalışmalar değil! Oruç riyazat vs bedensel çalışmalar değildir. Esma terkibinin
kendi kendini değiştirme çalışmasıdır! Ama Esma terkibleri bunu bedensel çalışma diye tanımlar. Dolayısı ile Esma
terkibinin belirli bir özelliğini sınırlama ve kayıtlama hali de şeytan olma, şeytanilik diye anlatılan kavramdır..."
Soru: "Sıfatlandırdığımız herşey şeytaniyet kapsamına girer mi?"
Üstad: "Hayır sıfatlandırman değil, o sıfatlandırmana yol açan sendeki görüş. Sen o görüşle sınırlanırsan,
şeytanına tabi olmuş olursun. Onun için zaten teşbihin yanında tenzih de anlatılır. Teşbih ve tenzihi illa öteye
atmayın. Sizin o an yaşadığınız hal ya teşbihtir ya tenzihtir. Halbuki teşbih ve tenzihi aynı anda yaşamanız gerekir. Neyi düşünürseniz
düşünün, neye bakarsanız bakın, neyi konuşursanız konuşun, çünkü her an her yerde açığa çıkan Esmadır, Allahtır, ama "Allah ganiyyül alemin"dır (Allah alemlerden
Gani´dir!) "Leyse kemisliHİ şey"dır
(O’nun benzeri bir şey yoktur!) Dolayısı ile bunu bir bütün olarak düşünmek lazım."
Soru: "Rüya alemini de esma yumağı ve farklı bir şekli olarak diyebiliriz öyle mi?"
Üstad: "Elbette!"
Soru: "Rüyadaki bilinç halimiz örtülü oluyor. Orayı nasıl anlayacağız?"
Üstad: "Ordaki bilinç halinin örtülü olması, burdaki bilinç halinin yansımasıdır...
Çünkü burda beyin ezberlediğini aldığını taklit ettiğini tekrarladığı için biz burda bilinçli gözüküyoruz. Halbuki uykuda salt orjin
halimizle ne mal olduğumuz ortada! Dolayısı ile rüyalarımız bizim gerçek anlayış kavrayış boyutumuza çok daha yakın
işaret eder. Çok daha gerçekçidir! Onun için bazıları rüyaya daha çok değer verir..."
Üstad Ahmed Hulûsi
Lütfen dikkat: Bu sohbet, bizatihi Üstâd Ahmed Hulusi´nin kendisinin yazmış olduğu bir sohbet değil. Üstâdın bir toplumda veya dostlar ortamında yapmış olduğu bu acıklama; sohbet, kendilerini gönülden dinleyen dostlar tarafından yazıya dökülmüşdür; başka insanlar da faydalansın diye. Yani sohbetin içeriği, manası Üstâda ait. Lakin yazi metni, sohbeti yazıya döken samimi dostlara ait.
Sonuç: yazılımda hata; harf eksikliği veya misal ayetlerin yazılış şekli isabet değil ise; veya yazının genel uslubu Üstâda bire bire uymuyor ise, sebebini böylece acıklamış olduk.