ÜSTAD AHMED HULÛSİ'NİN SOHBETİNDEN YANSIMALAR..
"Artık hakem kenara baktı, kenar yan hakemi de tabloyu kaldırdı ve uzatmaları gösterdi. Uzatmaları gösterince de anladım ki artık dedikoduyla vakit geçirecek durumda değilim. Hele evcilik oynayacak ahbabçılık oynayacak durumda hiç değilim!
3 sene olmuş ben gelmeyeli buraya, dünya yine dönüyor. Demek ki benim artık haddimi bilip kendi dünyama kendi işime dönüp kendi gideceğim yere hazırlanmam gerekir. Dolayısı ile bundan sonra beni artık internette falan göremeyeceksiniz! Zaten internetide kapatıcam. Yapabileceğim son şey Kur'an a nasıl baktığımın misalini vermek üzere bir çalışma yaptım onu da yayınladım Allah'a şükür, ama bitmiş değil. Daha onun pişmesi lazım. Cümleler de belli bazı düzeltmeler gerekiyor zannediyorum. Çünkü aceleye geldi, bir defa okuyarak şöyle bir çalışma yaptık.
Geçenlerde Ruhu'l-Beyan İsmail Hakkı Bursevi'nin kitabını açtım. Tesadüfen birinci cildini açtığım yerde "Cennetten inin. Oradan inin" ayetiyle başlayan bölüm. Ve orada altında açıklamasında yazıyor Havva ile beraber cennet ten inmeleri bildirildi. Şimdi, Kur'an daki o ayetlerin hiç birinde Havva'nın ismi geçmiyor! EŞİNLE BERABER diyor. Hadi gel sen bunu şimdi anlat insanlara? Asırlardır hepsi de Adem Havva hikayesini oluşturmuş, ve de havvayı da Adem'in eğri kaburga kemiğinden oluşturduğunu anlatıyor o bölümde. Rivayete göre diyor, hangi rivayetse ayrı bir konu? Adem'in diyor eğri kaburga kemiğin den çıkartılarak havva yaratıldı. Bu olay birçok eserde de var. Oraya has değil yani. Günün insanlarına birşeyler anlatıp onları kabul ettirip onları bir yere gütmek için yapılan anlatımlar. Ne Kur'an ın mecazlarla misallerle işaret yollu anlatımlarla birşeyler anlatmak istediğini anlamışız. Ne de Resulullah'ın hadislerinin de aynen Kur'an uslubu üzere misallerle/mecazlarla bir takım şeyleri anlattığının farkındayız. Yani Allah'ın kitabı diye bahsedilen Kuran'ı Kerim mecaz üslubuyla gelirde Resulullah'ın kendi üslubu farklı mı olur?? Resulullah'ın üslubu üzere geliyor ayet! Orada çok enteresan başka bir konuda "Şeytan İblis". İblis cinden dir diye bir ayet olduğu halde iblis in meleklerden olduğunuda söylüyorlar ve ona göre de başka hikayeler anlatıyorlar. Biz farklı bir pencereden baktık.
Şimdi baktık desem bir türlü, bakmadım Allah baktırdı desem başka bir türlü? Nasıl desem gerçeği söylemiş olmam! Hangi tarz ifade etsem işin gerçeğini ifade etmiş olmam. Onun için mecburen benim konuştuğum da mecazdır! Büyük bir aşk ve şevkle Kur'an ı yeni baştan anlamaya çalışıyoruz. Bu çok güzel ve çok değerli bir çalışma! Çünkü anlıyasınız diye bunu yolladık inzal ettik diyor Kur'an. Anlamak içinde üzerinde düşünmek lazım. Ve bizde düşünme melekesi harekete geçti artık! Düşünme sorgulamayla beraber gelir. Sorgulama Kapı açar. Onun içindir ki soru ilmin yarısıdır! Soru sormak içinde ilim lazım. Bizde elimizden gelen ilmimiz le soruları oluşturup Kur'an ı anlamaya çalışıyoruz. Ama kesinlikle bilin ki, bu Kur'an ı anlıyalım diye yaptığımız çalışma ile yetiniyorsak kendimizi aldatıyoruz. Çünkü henüz daha din'in niçin geldiğini idrak etmiş kavramış değiliz! Dışarıda ki insanlardan bahsetmiyorum. Sizden bahsediyorum!
Ya üstadım bu kadar zikir çekiyoruz, bu kadar namaz kılıyoruz ibadet yapıyoruz güya kuranla meşkul oluyoruz?? Arkadaşlar Kur'an ilmi belli uygulamalarla belli sonuçları almak için gelmiş bir bilgidir. Eğer o bilginin gereğini günlük yaşamınızda yaşamıyorsanız, tek kelimeyle kendinizi tatmin ederek kendinizi aldatarak günlerinizi tüketiyorsunuz! Bir adam düşün, işte şunun gibi yağ tulumu, ondan sonra dinden söz eder tasavvuftan söz eder vahdetten söz eder hakikattan söz eder? Ben bu işlere girdiğim zaman, yürüdüğüm zaman, benim bütün günlerim oruçlu geçerdi ve bağlamalı oruçlarla devam ederdi. Kimsede bana bunu yap demedi! Ben birşeylere ulaşmak birşeylere ermek amacıyla bunu yaptım. Sen kendini böylesine yemeye içmeye verip böylesine bedenselliği yaşarsan, Kuran'ın ne kadarı sana ulaşmış olur? Hedef hakikatı yaşamak.
Hakikatı yaşamak tarikatsız olmaz. Tarikatsız hakikatı yaşamak mümkün değildir. Peki ne yapalım? Celcelutiyemi girelim velvelutiyemi girelim kadiriyemi gidelim bilmem nereyemi gidelim bunumu demek istiyorsun? Hayır ben bunu demiyorum! Tarikat kelimesiyle anlatılan şey ne? Tarikatsız hakikat olmaz sözünün anlamı ne? Gelin bunu irdeleyelim önce.
Her insan dünyaya gelirken genetiğinden gelen bir biçimde beynine gelir bir kene yapışır! Bu kene bütün beyin hücrelerine ayaklarını geçirir ve bilincin kenenin hükmü ve esareti altında gelişmeye başlar. Sen kendini bu bedende bulman hasabiyle de doğal olarak ben bu bedenim ben buyum düşüncesiyle gelişmeye başlarsın. Bu kenenin bir bacağıdır!
Ondan sonra kenenin başka bir bacağıda senin beynine yerleşen şartlanmalardır! Bulunduğun aileden çevreden toplumdan başlayarak içinde yaşadığın ırkın ülkenin bütün değerleri senin beynine girer. Senin böylesine bir şartlanma yollu kabullerin oluşur. Bu kabullere göre de karşına çıkan olayları değerlendirmeye başlarsın. Değerlendirme kıstası mevcut sana yerleşmiş bu şartlanmalardır. Eğer sen o toplum içinde büyümeyip dünya ya gelmeseydin, tam zıddı bambaşka bir toplum içerisinde dünyaya gelip yaşasaydın bu defa sen o toplumun değerlerini savunmaya başlayacaktın bunlar doğrudur diyecektin bunların mücadelesini verecektin! Diyelim ki Türkiye'de Konya'da doğmadın da Tayland ta bangokta doğdun. Bu sefer oranın değerleriyle olaya bakıcak ve ona göre herşeyi yargılayacak hüküm verecektin! Tabi bu değer yargılarıda otomatik olarak sende duyguları tahrik eder. O değer yargılarına göre sende o duygular oluşur ve o duygularla da senden tepkimeler çıkmaya başlar. Artık bu fasık bir dairedir! Burdan böyle gider. Burdan böyle giderken öbür taraftan nefs ve tabiat dediğimiz bir biçimde tabiatın hükmü ağır basmaya başlar.
Kendini bu beden kabul ettiğin için bedenin zevk aldığı şeyleri kendi zevkin kabullenirsin. Bedenin zevk almadığı bedenin hoşlanmadığı şeylerden de nefret edersin! Bedenin zevkleri nedir?
Yemek içmek seks bir takım şeylere sahip olmak etrafındaki insanların sana paye vermesi.
Eğer şuurlu bir insansan sen payelerin üstündesindir. Bana kimse paye veremez! Bana ister Veli de ister deli de ister resul de ister mehdi de. Bunların hepsi senin hayalinden uydurduğun payelerdir tanımlamalardır! Gafletinin sonucu olarak verdiğin payelerdir. Bana birisi bir paye verirse ben ona bakarım Allah gafletinden kurtarsın derim. Kendini bilen payelerin ötesindedir. O sadece Allah kuludur.
Dolayısı ile ama diyeceksin ki geçmişte falanca zat filanca zat bir takım zatlar insanların kendilerine böyle paye verilmesine göz yummuş? Göz yummuşlar doğrudur, yummuşlardır çünkü o payeyi vermesi uğruna onu gidip dinler de o ilmin'den istifade eder diye kendisine verilen paye ye göz yumar! Yoksa o payelerin ötesindedir. O sadece Allah kulu'dur! Gafil payelerle uğraşır. Yaşamda sistemde gafletin getirisi olan payeler olmasa zaten bu çark dönmez! Yaşamda herşey yerli yerindedir. Onlar olacak ki ötekilerde olacak, ötekilerde olucak ki onlarda olacak vs. Bu böyle gider.
Onun için de deme niçin bu böyle yerincedir o öyle demiş..
Ama işin hakikatini bilmek istiyorsak evvela bunları fark edelim. Ne paye verelim ne paye bekleyelim. Allah kulu olmaya çalışalım! Allah kulu olmanın yolu evvela eşin olan hayvandan kurtulmandır. Eşin olan hayvanından kurtulamadığın sürece allameyi cihan olsan bütün tasavvuf bilgin masaldan ibarettir.
DEDİ KODU DUR!
Efendim falanca zat böyle demişte bu konuda fişmekanca zat böyle beyan etmişte filancada böyle demiş böyle yi böyle açmışta böyle demiş? Bırak kardeşim masalı ya gözünü seveyim. Sen ne yaşıyorsun ne diyorsun?
Sen midenin peşinde koşarken sen dilinin peşinde koşarken sen gözünün peşinde koşarken sen bilmem neyinin peşinde koşarken sen dini bilmem nelerini tatmin etmek için kullanırken hangi tasavvuftan bahsediyorsun? Tarikat dediğin olay insanın bu hayvanından kurtulmasını sağlayan çalışmalar aşamasıdır! Halkın dilindeki tarikattan bahsetmiyorum. Tarikat kelimesiyle anlatılan işlevden söz ediyorum. Eğer sen bu hayvanından kurtulmak için günlerce haftalarca aylarca yıllarca kendini oruca sokmamışsan, yemene içmene dur dememişsen, sen yıllarca seks arzuna gem çekmemişsen, seni peşinde koşturan ve seni dışsallığa yönlendiren hayvani istek ve arzulardan arınmamışsan sen kendini soyut varlık olarak hissedemezsin. Kendindeki hakikat noktasına eremezsin onu yaşayamazsın mümkün değil! Böyle bir olay yok. Tarihte geçmişte bunu başarmış tek bir kişi yok. Hangi menkıbe kitabını açarsanız açın hangi evliyaullahın kitabını açarsanız açın hepsi bundan arınmak kurtulmak uzaklaşmak için birtakım mücadeleler vermişlerdir.
Sen Allah için bir adım atarsan Allah'ta sana 10 adım gelir. Sen Allah için bedeninin istek ve arzularından kendini kurtarırsan o sana açılır. Sen dünyalık için bedeninin esiri olmuşsun. Dünyalık için hırs yaparak malımı biraz daha arttırayım bilmem neyimi biraz daha arttırayım diye gitmişsin borca girmişsin kölelik yapmışsın. Senin tasavvufta işin ne kardeşim? Bu konuların içinde olan bir arkadaşınız ticaretini büyütmek için gidiyor bankalardan kredi alıyor? Ne bu hırs kardeşim?
Tasavvuf kanaattir, tasavvuf Şükürdür, tasavvuf rızadır, aldığın her bir borç seni birşeye köle yapar! Tasavvuf adamı borçlu olmaz! Varmı? Var. O zaman sen bu işin laklağındasın git kendini başka yerde aldat. Sistemde mazerete yer yok! Ya aklını başına alırsın. Allah'a kulluğunu hakkını yaşamak için yani kendi hakikatın olan Allah'ın sende açığa çıkmasını yaşamak için gereken şekilde kendini soyutlarsın, veya soyutlamazsın. Bu kadar basit.
Seks hayvana ait bir özelliktir. İnsanda sevgi vardır. Basit misali; Hastalandığın zaman seks duygusu senden gider. Ama hastalandığın zaman dahi sevdiğini sevmeye devam edersin. Buda senin hayvan olmadığının apaçık ispatıdır! Ama bu beynindeki kene öylesine beynine bacaklarını geçirmişki, sen kendini bu beden sanıyorsun, yemeden içmeden aldığın zevki esas zevk zannediyorsun, seksin peşinde koşuyorsun, erkek köpeğin dişi köpeğin peşinde koştuğu gibi, ondan sonra da ben insanım eşrefi mahluğum diyorsun? Yahu insan hayvan değil. Hayvan dünyada kalıcak. Hayvanın geleceği yok. Ölüm dediğin olayla birlikte bu beden toprağa gidecek orda çürüyüp yok olup gidecek. Sen bir şuur varlık bir bilinç varlık olarak yaşamına devam edeceksin. İşte bu da senin bir beden olmadığını, bu bedene ait olan özelliklerin gerçekte sana ait olmadığının apaçık ispatıdır.
"Cennete gidicez cennette huriler var allaah ne zevk ne zevk yarabbi?
Ancak bu kadar ahmakça konuya yaklaşılır! Niçin? Çünkü kafatasımızın içinde o kene bacaklarını beynimize değil beyin hücrelerine değil ipod'un entegre devrelerine geçirmiş! Kafanın içinde Beyin yerine ipod taşıyoruz. Hocam böyle dedi böyledir. Şeyhim böyle dedi böyledir. Falanca alim dedi böyledir? Sorgulamak yok. Yahu burada böyle diyor burada da Resulullah böyle diyor Kuran'da da böyle diyor e peki bu böyleyse peki nasıl böyle olur diye düşünmek yok. Cennette nûrani bedenler var diyor. Melekler nûrani yapılardır diyor. E peki nûrani yapıda HAYVANİ DUYGU OLURMU??? Meleklerde cinsiyet yoktur diyor. Kabul ediyorsun melekler cinsiyetsiz nûrani ışınsal varlık ne isim verirsen ver. Yani maddi yapısı biyolojik yapısı olmayan varlıklardır diyorsun, ondan sonra biyolojik yapıda bulduğun şeyleri tutup cennet yaşamına oturtmaya kalkıyorsun? Bu kadar ahmakça bir yaklaşım olurmu??
Boş kabul ve o kabullerin getirdiği hayallerle kendimizi tüketiyoruz. Kendimizi aldatıyoruz. İşte bu aldatmadan kendimizi kurtarma aşaması ve çalışmaları tarikat diye anlatılmış!
Şeriat diye bahsedilen olay uygulamalar safhasıdır. Tarikat diye anlatılan olay, bu uygulamaların hangi mantaliteyle hangi bakış açısıyla hangi düşünce tarzıyla ele alınıp onun hikmetlerinin idrak edilerek bu idrakın zorlanmasıyla gerekenlerin yapılması aşamasıdır! Bu aşama gerçekleşmeden istediğin kadar ezberle istediğin kadar bil istediğin kadar tekrarla kendini aldatmış şeytanın sana amellerini süslü gösterdiği kişi olarak bu dünyadan geçer gidersin!
Ben bugüne kadarki edindiğim çalışmaların sonucunda açığa çıkan bilgilerimi paylaşıyorum. Beni sevmeniz sevmemeniz hiç umrumda değil. Vız gelir tırs gider! İsterseniz bunları söylüyorum diye küsün darılın aramayın konuşmayın. Zaten arayıp konuşamayacaksınızda bundan sonra! Çünkü görüyorum ki hiç kimseye faydam yok. İşte en basiti bu adam ya tulumu. Kaç senedir beni tanıyor. Çok ikram sever, evine bir git Allaah önüne masayı donatsın. Hem yer hem yedirir. Yok arkadaş, bu kervan böyle yürümez! Bu kervan bu şekilde hedefe gitmez. Sen böyle yemeye içmeye düşkünken, sen böyle maddi zevklerle tatmin olurken maneviyatı yaşama asla mümkün olmaz! Sende yaşayamazsın senin gibi yaşayanlarda yaşayamaz. Cahilane tasavvuf bilgileriyle de bir yere varılmaz.
Kadından şeyh olmaz! Kadından şeyh edinenin aklına şaşarım. Kadın duygularıyla yaşıyor. Hangi kadını seçersen seç getir 5 dk sonra balonunu patlatayım! Duygularına dokunuvereyim bitsin. Neyse hikaye faslını geçelim.
Ben öyle hikaye anlatmasını bilmem. Bilmemde sevmemde. Çünkü anlatacak o kadar çok sistemin teknik özellikleri yapıları varki, hikayeyle geçirilecek hiç vakit yok! Evet kene böylesine insanın beynine girmiş. Şimdi Darwin haklımıydı değilmiydi? Yani insanlar o hayvanlar silsilesinin sonucundamı oluşmuş gelişmiş bir takım şekillerle meydana gelmiş? Yoksa Allah iki eliyle çamuru karmış şekle sokmuş sonrada içine püfffff demiş ruh vermiş insan da ayağa kalkmış. Böylemi??
Şimdi işin anlaşılmayan ana püf noktası şurası:
Senin insan diye bahsettiğin şeyle Kuran'ın insan diye bahsettiği şey aynı değil! Farklı...
Sen biraz evvel anlattığım şekilde beyninde oluşan düşünceyle kendini insan olarak şu yapı diye zannediyorsun. Ve diğer hayvandan bu yapıyı ayırıyorsun. Halbuki topraktan gelen toprağa gider. Hava havaya toprak toprağa su suya diye bir ifade vardır. Şöyle bir yarım daire, şöyle bir yarım daire, iki arka kesişme noktası. Şimdi dünyanın ilk oluşumu bir gaz bulutu, bu gaz bulutu daha sonra yoğunlaşıyor kütle haline geliyor dünya haline geliyor, dünya üzerinde ilk canlı meydana geliyor, tek hücreli canlı meydana geliyor bu canlı 100 milyonlarca yıl içerisinde gelişerek her bir aşamada bir sonrası meydana gelerek en nihayet insan bedeni meydana geliyor. Ve yeryüzünde insansılar yaşarken bunların arasında en mükemmel tekâmül etmiş olanından bu defa semavi boyuttan gelen hakikat, insan bilincinde açığa çıkıyor!
Şimdi semavi boyuttan gelen hakikat olayı ne? Buranın üstünde biraz duralım. Maddenin aslı enerji diye bahsettiğimiz şey, evrenin aslı enerji, evren adı altında bildiğiimiz bilemediğimiz herşeyin aslı. Orjinal yapı. Dalgada deniyor zerrede deniyor fark etmiyor. Çünkü bu iki ayrı tanımlama insanın algılama sınırlarından kaynaklanan bir tanımlama. Orjinalinde orjinal neyse o. Şimdi orjinal neyse orjinal o dediğimiz şey varlıktaki hayatı meydana getiren hayat vasfı. O neyse o dediğimiz şey varlıktaki oluşumu sistemi düzenleyen şuur-ilim-bilgi.
Ahmed Hulûsi var olmuş, Ahmed Hulusi bu hayvan değil. Bu hayvan Ahmed hulusinin biniti diye tanımlanmış. Ahmed Hulûsi kendisinden açığa çıkan bilgilerin ismi! Bir bilgi kitlesi. Açığa çıkmış veya çıkmamış yanlarının toplamı olarak bir bilgi kitlesine verilen isim Ahmed Hulusi. Ve o bilgi kitlesini bilinç diye tanımlıyoruz. O bilgi kitlesinde "BEN" şuuru var. Sen dışarıdan baktığın zaman o bilgi kitlesine muhattapsın. Aynı şekilde bende sana Ahmed Mehmed Ali Hasan dediğim zaman bu isimle karşımdaki bilgi kitlesine hitap ediyorum.
Ölüm dediğimiz olayla birlikte hayvan beden toprağa karışır. Topraktan geldi toprağa döner. AMA O BİLGİ KİTLESİ DEVAM EDER. O bilgi kitlesine yüklenmiş ekstra değer yargıları var duygular var vs, oda onun GÖRESEL BENLİĞİNİ OLUŞTURUYOR! Göresel benliğin ötesinde onun birde gerçek benliği yada bir diğer ifadeyle BENLİKSİZLİĞİ VAR! Benliksizlik boyutu var. Niye? Çünkü evrende algılanan ve algılanamayan herşeyin orjini olan, bir yönü itibarıyla enerji, bir yönü itibarıyla da salt bilgi/ilim olan bir yapı söz konusu. Bu yapı tekil bir yapı. Bölünmez parçalanmaz ayrı ayrı parçalardan toplanarak biraraya gelmiş bir bütünlük değil! Dolayısıyladır ki algılanan algılamanın var kabul ettirdiği her bilgi paketinin bilgi kitlesinin orijini o mutlak kudret ve ilim. Yani senin göresel benliğinin ardında ki mutlak benliğin bu. İşte sana bu hakikatını hatırlatmak amacıyla resuller veya nebiler gelmiş. Ve bunda en son gelen bilgi Kur'an.
Kur'an kendi ifadesi ve tarifiyle zikir. Zikir kelimesinin karşılığı anlamı hatırlatma. Hatırlatıcı. Ne hatırlatır?? Unuttuğun farkında olmadığın gaflete düştüğün birşey sana hatırlatılır. Yani sana senin orjin hakiki yapın sana hatırlatılmak için Kur'an gelmiştir. Resulullah bunu sana hatırlatmak için gelmiştir. Kur'an bunu sana hatırlatmak için gelmiştir. Bunu hatırlatmak için gelen kitap sana sen kendini bu mutlak orijin hakikattan ayrı bir varlık olarak düşündüğün zaman ki halini tanımlama sadedinde şirk diyor şirk diye ifade ediyor. Yani sendeki göresel benlik kabulünü şirk olarak tanımlıyor. Şirkten arının sözünün anlamı algılamanın getirdiği var kabul ettirdiği göresel benliğinden arınmak! Bunu hatırlatmak için Kur'an gelmiş. Kuran'ın gelişinin ana amacı bu! Şimdi olay böyle olduğu zaman ortaya bir gerçek çıkıyor. Tekrar aynı noktaya dönüyoruz, demek ki ölüm dediğin olayla birlikte hiç bir âlakanın kalmayacağı bu beden ve bu bedenle birlikte var olan bu bedene bağlı olan bütün dışsallık dünyası hükmünü yitiriyor! İşte sana bu teklif ediliyor deniliyor ki yarın zaten zorunlu olarak bu algılamanın sana var kabul ettirdiği bu beden duygusundan bu beden hissiyatından ve bu beden kabulunun getirdiği bağlardan kopup uzaklaşacak bambaşka farklı bir düşünsel boyutta yaşamaya başlayacaksın.
Hayvansal olmayan bir boyutta yaşayacaksın. Hayvansal olmayan bir boyutta yeme içme yok. Hayvansal olmayan bir boyutta hastalanma yok. Hayvansal olmayan bir boyutta seks yok. Ama Hayvansal olmayan bir boyutta SEVGİ var! En başta anlattığım olay, hastalandığın zaman senden seks duygusu gider. Ama hastalansanda sende o sevgi devam eder. İşte sende devam eden şeylerin sonucunun yaşanması ortamı ya cennet diye tanımlanmış ya cehennem diye tanımlanmış. İkisinden birine devam edecek. İşte bahsettiğim aşşağıdan gelen arşın en yüksek noktada insan beyninin en gelişmiş olduğu noktada varlığın orjin ve hakikatini kavrama yeteneğinin oluşması noktasında Adem ismiyle tanımlanan yapı, kendisinin bu beden olmadığını bedensel bağlarla kayıtlı olmadığını algılayın hissedip idrak ederek beden kuvvetleri üstünde dilediği gibi tasarruf etmeye başlamış, bedeni istediği gibi kullanmaya başlamış, ve düşünce kuvveti diye tanımlayacağımız meleki kuvveyle her istediğini oluşturur halde bir yaşama geçmiştir. İnsan denen şuur varlığın kendi hakikatını idrak edip o kendi hakikatındaki kuvveleri fark etmesi ona bütün varlıktaki mevcut Özelliklerin kuvvelerin verilmesi bildirilmesi anlatılması diye sembolize edilmiştir.
Allah'ın ademe isimleri talim etmesi diye bahsedilen olay bütün bu varlıkta geçerli olan ana kuvvelerin onun bilincinde açığa çıkması ve bunun gereğinin yaşanması olayıdır! Ondan sonra ordan gelen bir biçimde daima insanlara siz bu beden değilsiniz bu bedenin ötesinde bir varlıksınız bu beden belli bir süre sonra yok olacak bu bedendeki bir takım hasletler vesaireler hepsi toprak olup gidecek bu beden dolayısı ile bağlılıklarınızın hiçbir anlam ve değeri kalmayacak, kendi hakikatınızdaki o gerçek değerlere ulaşın şartlanmaların sizde oluşturduğu değer yargılarından arınıp evrensel değerleri farkedin denmiştir. Yani Allah'ın sistem ve düzenini fark edin. Sünnetullahı fark edin. Evrensel bir sistem ve düzen milyarlarca senedir devam ede gidiyor vede gidecek. Evrenin ne başı var ne sonu var. Niye? Çünkü evren dediğin şey hakikatı itibarıyla Allah'ın isimlerinin meydana getirdiği özelliklerinin açığa çıkışından başka birşey değil. Allah'ın isimlerinin açığa çıkışınınsa sınırlanması mümkün değildir ne başı olur nede sonu olur. Dolayısı ile varlığın başı ve sonu yoktur. Her an Allah'ın çeşitli isimlerinin özellikleri bu varlıkta açığa çıkmaya devam eder. Sende bu Allah'ın isimlerinin özelliklerinden meydana geldiğin içindir ki sende ölümsüz bir varlıksın. Onun için yunus diyor ki: "ölen hayvandır insan ölmez."
İşte İNSAN kelimesiyle esas anlatılan o ölümsüz varlık! İnsanın dişisi ve erkeği yoktur. Dişilik ve erkeklik hayvana ait bir özelliktir! Sen insan olarak kendini bulduğun zaman kendindeki melekiyete ulaşmış olarak, hakikatın olan melek olarak yaşamaya başlarsın. Ona nûrani bir varlıkta demişler bilgi varlıkta demişler kozmik bilinçte demişler, isimler hiç önemli değil. Önemli olan senin toprak olup yok olacak olan bu bedenin değil, ölümsüz cinsiyetsiz evrensel bir bilinç varlık olduğun gerçeğidir. Senin dünyada yanmana sebep olan üzülmene sebep olan sıkılmana sebep olan bunalmana sebep olan herşey senin kendini bu madde beden kabul etmenden kaynaklanır! Halbuki neye sahip olursan ol neyin olursa olsun belli bir süre sonra onu terk edip gideceksin. İspatı gidin camilere bakın musalla taşlarına hepsinin üzerinde tabutların içinde yatan çırılçıplak bedenler. Hepsi bıraktı...
Öldükten sonraki boyutta ne yemek var ne içmek var ne seks var ne namaz var ne oruç var ne de başka birşey var. Bedene ait olan hiçbirşey yok! Sen burda namaz kılmazsan öldüğün zaman sana kızgın saç üzerinde sana namazlarını kıldırtıcaklar sen gör? Din diye pazarlanan güzel bir halk yakıştırması. Yahu öldükten sonra namaz oruç vs gibi şeylerin olmadığını Resulullah söylüyor!Çünkü bunlar dünyada bedene ait özellikler ve bu bedene ait özelliklerin yapılıp uygulanmasının ortaya çıkaracağı şeylerde beyindeki bir takım açılımlar gelişmeler. İbadet diye bahsedilen şeyler senin beynini geliştirerek anlayış ve idrakının âzami kapasiteye ulaşması ve en sonunda kendi hakikatını fark edip hissedip yaşamak.
Dolayısıyladır ki yaptığın bütün çalışmalar uğraşılar hepsi kendin için. Ama biz şu asırda 21. Asırda hala küçük çocukluk yaşlarımızda oluşmuş köyümüzden dışarı çıkamadık. Ama bak çok modern kıyafetler giyiyoruz süsleniyoruz püsleniyoruz lüx arabalara biniyoruz elektroniği kullanıyoruz!? Modern ilkel köylüleriz. Modern köylüler. Giyinmen süslenmem en son elektroniği kullanman hiç bir anlam ifade etmiyor. Çünkü o köylüyede önce traktörü verdik üstüne bindi samanı bıraktı, traktöre binince kendini bir ağa zannetti, ondan sonra tarlayı satıp oraya 5 katlı 10 katlı apartman dikilincede gidip kendine Mercedes aldı onu kullanmaya başladı. Heee gelişmemiş köylüya nolucak, Allah'ın ayısı nolucak. Sattı arsayı parayı kırdı gitti altına mercedes aldı mercedese biniyor. Ulan sen dediğin adamdan farksızsın! Cahil. Senin dünyadan haberin yok. Evrenden haberin yok. Hangi galaksi nerede o galaksi içerisinde senin dünyanın yeri neresi evrenden dışsallığın boyutlarından hiç haberin yok, dolayısıyla da hala kafanda tanrı düşünüyorsun tanrı yaratıyorsun yukarda Allah var diyorsun ha yukarıda var demiyorsun da her yerde var diyorsun e peki bu Allah nereye kadar geliyor? Kapıya kadar geliyor sonra? Kapıdan içeri? Kapıdan içeri biz varız!? :)
İşin başı Allah'ı anlamak! Bi kere bütün ana yanlışların temeli, yetişme çağındaki çevrenin seni şartlandırdığı bilgilere göre kafanda oluşmuş Tanrı'ya Allah adını etiketlemişsin ve ondan sonrada kafanda yarattığın Tanrı'ya göre herşeyi yargılıyorsun onu kriter kabul ediyorsun. Kardeşim şu kozandan kafanı çıkar evvela etrafına bi bak bakim. Nerde tanrı? Uzayın neresinde? Hangi büyüklükte? Senin 40 tane Dünya'nı üst üste koyduğun zaman güneşin üstünden yükselen alev dalgasının boyutu 400 bin kilometre alev fışkırıyor güneşin yüzeyinde. 40 tane dünyayı içine alıyor. 1 milyon 303 bin defa dünyadan büyük bir güneş, o güneş gibi ben diyim 200 milyar sen arttır 400 milyar, üstünde kalsın. 400 milyar güneş ne demek hadi bi düşün bakim. Alıyor mu kafan? Almıyor. O zaman otur oturduğun yerde o zaman hangi tanrıdan bahsediyorsun??
Din Tanrı'ya tapınmak için gelmemiş. Din insana kendi hakikatını orjinini bildirip beden köleliğinden beden esaretinden kurtulması için gelmiş. İnsan bir şuursal yapı. Ama nasıl bir şuursal yapı? İnsan öyle bir şuursal yapı ki, holografik evren gerçekliği itibarıyla evrende bulunan bütün esma özelliklerinin tamamı insan şuurunda mevcut. İşte insan şuurunda bunun mevcut olması hasabiyledirki insan en şerefli mahluk olarak anlatılmış! Şuursal yönü itibarıyla en şerefli mahluk. Ahseni takvim. Ama sen beynini öylesine ben bu bedenim, ben bu şartlanmaların oluşturduğu biriyim, işte benim evim var çocuğum var karım var kocam var anam var babam var arkadaşım var onun televizyonu var benimde televizyonum var bende araba aldım o da araba aldı böylesine bir bedensellik ve bedensellikten dışa açılan bir dışsallık içinde kendini kozaya hapsetmişsin ki, kendi içselliğinin derununun açıldığı sonsuzluğu müşahade edemiyorsun. Edemezsin de. Çünkü beynin kilitlenmiş! Şartlanmalarla değer yargılarıyla değer yargılarının oluşturduğu bir kozayla bir dünyayla beynin kilitlenmiş. Onun ötesini düşünemiyorsun. Düşünemiyince ne yapıyorsun e bu tarafa gidemiyince dönüyorsun arkanı bu sefer bu tarafa gitmeye kalkıyorsun. Neresi orası? Dışsallık. İçsellikte ilerliyemezsen orasını beynin bloke ediyor kapatıyor şartlanmaların değer yargıların vesaireyle ne oluyor bu sefer dışsallığa dönüyorsun. Dışsallığın çıktı kaynak beden ve beden dolayısı ile tüm çevre herşey. Ondan sonra ne oluyor? İşte günlük yaşamın yemek içmek güzel giyinmek etrafa hava atmak etraftan paye beklemek başkaları için yaşamak başkalarının kölesi olmak. Hayır ben hâşa hürüm!? Hadi hürsen insanları hiç aldırmadan yaşa bakim? Ama toplum içinde yaşıyoruz? İşte ben toplum içinde yaşıyorum dediğin anda sen toplumun bir kölesisin! Bu kadar basit.
Toplumun seni övmesi sana zevk veriyorsa, toplumun seni yermesi seni üzüyorsa sen o toplumun bir kölesisin! Toplumun seni övmesi sana verilen bir havuç, toplumun seni yermeside sana vurulan bir kırbaç. Sende o havuçla kırbaç arasında 4 nala koşuyorsun. Dilin bir karış dışarıda aman şu işide yapayım aman şu işide bitireyim şunu da kazanayım şunu da yapayım şunu da alayım bunu da biriktireyim, bu kaygılardan bu dertlerden bu sıkıntılardan arınmış hürriyetini almış mevlana büyük adam yunus çok büyük hele hele sevgili peygamberimiz, canım sen büyüklük masallarıyla devam et, birgün gözün açılıp bunların hiçbirisi kalmayıp tek başına kaldığın zaman, o dünyadakilerin hepsi ortadan kalkıp gittiği zaman, o yıldızlar gökten yere düştüğü zaman, kıyameti anlatıyor Kuran'daki birçok yerde kıyameti anlatıyor. Hangi kıyameti ya?? Senin kıyametini anlatıyor!
Senin kafandaki yıldızlardan söz ediyor. Senin kafandaki semadan söz ediyor. Kuran'ı yollayan Güneş'te oturan bir tanrımı? Yoksa galaksinin merkezinde oturan bir tanrımı? Amma abes bir soru? Böyle sualmi olur dimi? Kuran'da bahsedilen bu esma özellikleri bütün kainatı var eden bir ana sistem ve yapıysa, o isimlerle bahsedilen Allah'ın isimleri diye tanımlanan özellikleri sen şu gördüğün boyutta açığa çıkanlarla kayıtlayıp sınırlayabilirmisin??
Şu yaşam biçimiyle şu yaşam algılamasıyla kayıtlayıp sınırlayabilirmisin? Dünya üzerinde yaşamış olan hiç bir fert, şu zamana kadar gelmiş geçmiş ve gelecek olan hiç bir fert, o Allah isimlerinin işaret ettiği özelliklerin neler meydana getirebileceğini veya neler meydana getirmiş olduğunu kapsayamaz ihata edemez. Muhaldir !!!
Ne kadar açılabildiğin önemlidir. Okyanusa ne kadar açıldın? Kimi sahilden denizi seyrediyor kimisi biraz daha girmiş ayak bileğine kadar kimisi diz kapağını geçmiş boğazına kadar girmiş kimiside eşeliyor orda işte. Ama sana diyorki Allah ahlakıyla ahlaklan. Allah ahlakı nedir? İyi ol yalan söyleme doğru söyle efendim merhametli ol sevici ol, ulan Allah bu kadar basitmi?? O koca Allah'ı şu insandan çıkan 3-5 huyla şu yapıya göre açığa çıkan 5-10 huyla kayıtlayıp sınırlıyorsun yeryüzünde senden daha ilkel hayvan olurmu??
Allah muhteşem yüce aziym azamet sahibi kainatı meydana getiren varlık diyorsun, ondan sonra dünyada yeryüzünde bir avuç insancık mahlukat onların iyisi kötüsü neyse onların huylarıyla Allah'ı sınırlıyorsun Allah'ın huyu budur diyorsun?
Allah ahlakıyla ahlaklanmak demek, kendindeki bütün şartlanmaları değer yargıları herşeyi bırakıp bu kainatı bu varlığı yaratanın bu varlığa bakışı gibi bakmaya çalış algılamaya çalış olayı farketmeye çalış demektir! Kendindeki sınırlardan kayıtlardan arın kurtul hürriyetini al demektir. Bütün geçmiş tasavvuf ehlinin anlattığı hürriyet hürlük "Kişilik bağlarından sıyrılarak Allah'ın Engin sonsuzluğunda kendi varlığını yok etmek demektir."
Allah'ın varlığında varlığını yok etmek için evvela kendimin bu beden olmadığını bu bedenin belli bir süre sonra toprak altında yok olup gideceğini ve bu bedenle hiçbir alakanın kalmayacağını idrak edip hissedip bunu yaşamak demektir. Bunu idrak edip hissedip yaşayan kişide dünya olayları dünya kaygısı yüzünden üzülme sıkılma bunalma olmaz. Buna iman eden kişide üzülme sıkılma bunalma olmaz. "Olursa olur suyu olmazsa karpuz suyu. Benim prensibim!" Oldu tamam e oldu, olmadı e olmadı napalım. Niye olmadı yok. Neden olmadı yok. Dertlenme yok. Çünkü, hem diyorsun ki varlıkta tek varlık var dilediği gibi tasarruf ediyor dilediğini yapıyor ama bunları derken burda ayak kayıyor işte. Ayağın kaydığı yer burası. Bunu kişileştiriyorsun. Somutlaştırıyorsun. Şahıs haline getiriyorsun kafanda. Sonsuz sınırsız bir oluş içinde her an yeni bir şan'da olan bir varlığın varlığını algılayamıyorsun hissedemiyorsun. Ve onu tanrılaştırıyorsun! Tanrılaştırmaya girdiğin anda zaten tanrı çıktı sen çıktın. Sen senden kurtulmadan Allah açığa çıkmaz! Varlığınla sen Allah'ı perdeliyorsun. Allah sana perde koymuyor. Sen kendi zanların kabullerin anlayış sınırlılıkların dolayısı ile Allah'tan perdelisin. Perde senin zihnindeki verilerde. Dışarıda birşey yok. Herşey helak olmuştur Allah'ın vechi bakidir diyor ayet. Eğer sen bunu ilkel hayvani bir anlayışla Yani beş duyuya dayalı bir bakış açısıyla değerlendirirsen ha belli bir zaman sonra hersey yok olacak sadece Allah kalacak diye anlarsın. Ama kafanı çalıştırırda olaya bir ilim mantıksallığı içinde bakarsan şeyin şeyliği yoktur sadece var olan kendisidir demektir. Çünkü şeyliğin şeyliği zaten algılama organına göredir senin.
Senin gözüne göre şeyler var. Senin kulağına göre şeyler var. Senin dokunma duyguna göre şeyler var. Ve bu organlarının verdiği verilere göre beynine yerleşmiş kabuller arınılmadığı takdirde sonsuza dek sende bakî kalır! İşin bütün püf noktası burası. Gözünün sana getirdiği kabuller beynine yerleşmiş veriler kulağının algıladığına göre yerleşmiş veriler ve diğer organlar algılamalarına göre beyine yerleşmiş veriler aynıyla ruha yüklendiği için sonsuza dek sende kalır. Nasıl ki gece uyuduğun zaman gündüz yaşadıkların senin rüyanda açığa çıkıyorsa hiçbir madde söz konusu olmaksızın aynı şekilde dünyada senin bu 5 duyu dolayısı ile kabullendiğin algıladığın beynine yerleşmiş olan verilerin ruha yüklenmiş halindeki oluşumlarıda sende o yaşantıyı devam ettirir. Kendi hayalindeki cehennemde kendi veri tabanının getirdiği cehennemde yaşamına ebediyen devam edersin veya cennette devam edersin. Onun içinde demişlerki: "herkez dünyadan kendi ateşini kendi götürür."
Üstad Ahmed Hulûsi
Lütfen dikkat. Bu sohbet, bizatihi Üstâd Ahmed Hulusi´nin kendisinin yazmış olduğu bir sohbet değil. Üstâdın bir toplumda veya dostlar ortamında yapmış olduğu bu acıklama; sohbet, kendilerini gönülden dinleyen dostlar tarafından yazıya dökülmüşdür; başka insanlar da faydalansın diye. Yani sohbetin içeriği , manası Üstâda ait. Lakin yazi metni, sohbeti yazıya döken samimi dostlara ait.
Sonuç: yazılımda hata; harf eksikliği veya misal ayetlerin yazılış şekli isabet değil ise; veya yazının genel uslubu Üstâda bire bire uymuyor ise, sebebini böylece acıklamış olduk.
ANASAYFA
veya
SOHBETLERE DÖN