Sohbet -48-
ALLAH'A İMAN ETMEK DEMEK, DOĞMAMIŞ VE DOĞRULMAMIŞ OLDUĞUNA İMAN ETMEK DEMEKTİR...
En birinci fitne: dışarıdan birisinden bekliyorsun o beni kurtarır o bana acır vs. Dışarıdan birinden birşeyler ummak.
Başka bir fitne de: ÇocuğuM var karıM var aileM var anaM babaM var arkadaslarıM var vs.
Bunlarda seni dışarıya yönlendiren ve bağlayan şeyler. Ee yokmu yani? Anayı babayı inkarmı edecez şimdi? Eşi çocuğu inkarmı edelim? Ben bunu söylemiyorum! Senin öz yapın itibarıyla bu kavramların hiçbirisi yok. Ama sen böyle bir ortamda doğmuşsan elbette ananın hakkını verecen babanın hakkını verecen evladının hakkını verecen. Ama bunlarla bağlanmayacan, bunlar seni bağlamayacak bunlar seni kayıtlamayacak. Ben onun kocasıyım ben onun karısıyım ben onun babasıyım vs. Bunu düşündüğün anda sen zaten o bağımsız mutlak varlığını inkar etmiş oluyorsun. İşte onun için ihlas suresi çok önemli.
Niye ihlas suresinde Allah doğmamış ve doğrulmamıştır diyor? Allah derken yukarıdaki tanrıyımı anlatıyor sana? Sen hakikatin ve özün itibarıyla doğmamış ve doğrulmamış bir varlıksın diyor. Senin hakikatini sana anlatıyor. Ve buna iman et diyor. Buna imanın yoksa Allahada imanın olmamış oluyor. İşin bütün püf noktası geliyor buraya dayanıyor.
Allah'a iman etmek demek, doğmamış ve doğrulmamış olduğuna iman etmek demektir!!!
Doğmamışın anası babası karısı olurmu? Olur diye kabul ettiğin anda sen kendi özünü hakikatini inkar etmiş olursun... Bundan kurtulmanın tek yolu, kendi içine dönmektir. Dışardan ben bunu kesiyim demekle sen bunu kesemezsin. Yani ben bunlardan kopayım demekle ne sen torun torbaya yönelmekten nede dışarıdaki güzelliklere yönelmekten kopabilirsin. Ben sana kop bunlardan demekle sen bunlardan kopamazsın.
Benim anlatmak istediğim şey şu: Eğer sen gözlerini dışarıya değilde içeriye çevirirsen, kendi özünü hakikatini anlamaya hissetmeye çevirirsen, o zaman bunların hepsi senin gözünde değerini yitirir ve erir gider.
Yani işin çözüm noktası dışarıdaki sivilcelerin üzerine merhem sürerek tedavi etmek değildir. Bunu kimse yeryüzünde başaramaz. Bunun tedavi yolu, içeride o sivilceleri meydana getiren karaciğeri tedavi etmektir. Bunun gibi, bunu gidermenin yolu DEĞERLERİNİ DEĞİŞTİRMENDİR. Bu değerlerinin değişmeside ancak senin hakikatına yönelmekle mümkündür. Ne zaman dışarıya yönelikliğinden özüne yönelikliğinin özünün gerçek değerlerini güzelliklerini yaşamaya başlarsan, o zaman gözün dışarıda ne parayı görür ne karıyı görür ne koltuğu görür ne şöhreti görür. Sen ne zaman kendi hakikatındaki içindeki o güzelliği o muhteşem hakikati görürsen, o zaman senin için artık ne para ne kıyafet ne giyim ne arkadaş ne torun, hiçbirşey gözün görmez.
Bütün geçmis evliyaların hayatını oku, hepsi Allah'ın güzelliğini gördüğü anda dünyadan yüz çevirmiştir. DÜNYADAN YÜZ ÇEVİRİPTE ALLAH'I BULAN YOKTUR! İçinde o Allah'ın güzelliğini hissettiği zaman, dışarıdaki hiçbirşeyin değeri kalmaz. Onun için ben insanlara şunu yapmayın bunu yapmayın karıyla uğraşmayın parayla uğraşmayın demiyorum. Çünkü Çözüm yolu bu değil. Çözüm yolu insana kendi hakikatındaki ilahi güzelliği farkettirmektir. Eğer karşındakine bunu idrak ettirebilirse, onun bütün sefil-esfeli safilin-bedenine dönük hallerinin hepsi kalkar gider ortadan.
Dolayısı ile hepimizin kendine göre dünyaya dönük dünyalık tarafı varsa bu o içinde ki hakikati güzelliği yaşayamamasından ileri gelir. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum. Eğer bu güzelliği yaşıyorsan bu güzelliği yaşadıktan sonra evinde olur paranda olur karında olur çocuğunda olur. Herşey olabilir. Ama bunların hepsinin hakkını verirsin ama bunlar seni esir almaz. Seni kendine bağlamaz. Abdul Kadir Geylani nin koskoca sarayı vardı 4 tane karısı 40 tane çocuğu vardı. Herşeyi vardı. Dışardan gelen biride, yaa bu adam bu şartlarda yaşıyor bu adam evliya olurmu diyodu. Çünkü kafasına ve anlayışına göre evliya kulübede yaşayacak. Veli baba Veli baba olucak. Çünkü öyle şartlanmış. Ancak dağ başında kulübede yaşar. Halbuki velayet kişinin içinde hakikatında kendisinin yaşadığı bir olaydır. Dışarıdaki birine göstereceği bir olay değil. Dışarıda görülecek bir olay olmadığı içindir ki zaten Veli Allah'ın kubbesi altında örtülüdür kimse göremez denmiştir.
Çünkü onların hepsi senin benim gibi yaşıyor, bizden çok lüks yaşayan veliler var. Bizden çok çok lüks şartlarda yaşayan veliler var. Ama hayatta hiç kimse onu anlamaz çünkü onun iç aleminde yaşadığı bir olay, Allahla beraber olma iç aleminde. Dışta nerde olursa olsun hiç alakası yok onun. Bütün mesele senin kendi hakikatındaki güzelliği o ilahi varlığı bulabilmek. Çaba bu, bu nasip olmuşsa olucak olmamışsa olmayacak. Kimseyede birşey denemez. Zorlamayla dışarıdan itmekle olacak birşey değil. Eğer sen bu isteği-açlığı kendinde hissetmiyorsan o dışarıdan dökme suyla verilmez. Ama çekilen zikir yapılan dua, sende böyle bir kabiliyet ve istidat varsa bunun açığa çıkmasına vesile olur. Olmayan bir adama istediğin kadar dua ver zikir ver bilmem ne ver, şunu bir an için ateşe sokmaya benzer çıkarttınmı yine demir demirdir. Ama varsa da işte o varolanın açığa çıkmasını sağlar zikir ve dua...
Üstad Ahmed Hulûsi
Lütfen dikkat. Bu sohbet, bizatihi Üstâd Ahmed Hulusi´nin kendisinin yazmış olduğu bir sohbet değil. Üstâdın bir toplumda veya dostlar ortamında yapmış olduğu bu acıklama; sohbet, kendilerini gönülden dinleyen dostlar tarafından yazıya dökülmüşdür; başka insanlar da faydalansın diye. Yani sohbetin içeriği , manası Üstâda ait. Lakin yazi metni, sohbeti yazıya döken samimi dostlara ait.
Sonuç: yazılımda hata; harf eksikliği veya misal ayetlerin yazılış şekli isabet değil ise; veya yazının genel uslubu Üstâda bire bire uymuyor ise, sebebini böylece acıklamış olduk.
ANASAYFA
veya
SOHBETLERE DÖN