Sen´im BEN!... Sen, diye bakma bana! Sendeyim!"
Sen´im BEN!...Sen, diye bakma bana! Sendeyim!"                         

Sohbet -66-

 

BEYNİNİZ SİZİ ALDATIYOR!?


Boş vakitlerimde göz oyalayıcı oturuyorum bazen açıyorum televizyonu film seyrediyorum. Özellikle disney channel national geographic ve history'i seyrediyorum. Historinin çok güzel belgeselleri var. Arada da filme düşüyorum. Filme düşüyorum deyince aklıma şu geldi. Bundan 12 yıl evvel. Ben o zaman new jersey'deyim. Oradayken bir yazı yazmıştım. Yazılarımı hatırlayanlar bilir. "Sinema" diye. Sinema öyle bir olay ki, size kendi istediğini yaşattırıyor. Oturuyorsunuz karşısına, adam şöyle yapmış adam böyle yapmış şuraya girmiş şuraya çıkmış. Şimdi aşşağıda adamı gösteriyor sokakta gösteriyor ondan sonra bir bina gösteriyor ondan sonra binanın içinde sizi bir odaya sokuyor, hah diyorsunuz bu adam burdan çıktı yürüdü 
binaya girdi bu odaya geldi. Ve o odanın o binanın içinde olduğunu düşünüyorsunuz. Halbuki belkide o binada o olay çekilmedi, o gösterdiği oda bambaşka biryerde stüdyo falan. O yazımda demiştim ki, bugün sinema sanatıyla herşey yapılabilir. En olmadık şeyler yapılabilir başkan Bush'u bir adamı öldürürken gösterebilirler, sizde inanırsınız gördüğünüze.Bu tamamen beynin özelliğinin günlük yaşamda kullanılması olayı. Eğer biz beyinin ne olduğunu anlamazsak, Allah adıyla işaret edilenin ne olduğunu kavramamıza ve ne olduğunu çözmemize imkan yok.

O yüzden daha 40 sene evvel insanlık uzayı bırakıp beyine yönelmeli demiştim!


Çünkü insan adı verilen bu türde Allah'ın özelliklerinin açığa çıkışı bedenin ötesinde beyinle oluyor. Diğer mahlukatta açığa çıkmayan allemel Esma-ı Külliya uyarısı ile anlatılan Esma-ı Külliya olayı insan beynine işaret ediyor. Bu sebeptendirki hiç kimse beynin özelliklerinin ve 
sırlarının tamamına eremez. Böyle birşey mümkün değil! Çünkü her beyin, o insan sırlarında izah ettiğim belirli bir özellik terkibi. O özellikleri meydana getiren Rabb'ının kulu. Ama Rabb'ın Rabbul Alemin dolayısıyla, özellikler aslında geri planda çok. Ama orda ne kadarıyla açığa çıkartmayı dilemişse, o kadarıyla çıkartıyor. Şimdi burda birşeye dikkatinizi çekmek isterim. Gene o New jerseydeki zamanımda 12 sene evvel, bir gün barnabılsa gitmiştik, orda oturmuş kitaplara bakıyordum, İngilizce "God" diye bir kaç tane kitap vardı, ordan lamba yandı. Ve şu sözü yazdım not aldım:

"İnsan gibi düşünen tanrı anlayışından Allah gibi düşünen insana!"

 

Aradan bu kadar yıl geçti ama bu sözün anlamını ne kadar anlatabildiğim konusunda şüpheliyim.

 

Ne kadar olursa olsun, ne olursan ol. Yeryüzünde yaşamış kim olursan ol. Açığa çıkan Esma özelliklerinden oluşmuş bir buketsin. Ve bu buketteki renkler kadarıyla seyrediliyor. Dolayısıyla bu renkler kadarıyla Allah adıyla işaret edileni ve sistemini anlıyabilip görebilip çözebilirsin. "Vema kaderullahi hakka kadrihi" hakkıyla değerlendiremezler. Değerini veremezler anlıyamazlar ölçemezler işareti bunadır. Şimdi, insan gibi düşünen tanrı anlayışımız Kuran'da defalarca sayısız olarak sergileniyor. Beşeri anlayışa kavrayışa değerlendirişe göre 
anlatılan bir ilah var! Kuran'da bazı yerlerde ilah kelimesi kullanılıyor geçiyor bunun sebebi işte 
bu. Çünkü Allah adıyla işaret edileni hakkıyla anlıyabilmek mümkün degil. Mümkün olması muhal. Onun için tenzihi manada Subhanallah diyoruz. Onun için Subhanallahi amma yesufun diyoruz. Hertürlü vasıflardan vasıflandırmalardan ötedir. Ganiyyül alil alemin. Alemlerden. Alemler kelimesinin insanları kast ettiğini anlatmıştım. Zaten insanların ötesinde daha farklı olan Esma-ı külliya olan yok. İnsan Esma-ı Külliya.

Şimdi, Allah gibi düşünen sınırı nerede? İnsan gibi düşünen tanrı ilah esmanın açığa çıkarttığı anlayıştır. Esma özelliklerinin beyinde açığa çıkarttığı anlayıştır. Esma özelliklerinin beyinde açığa çıkarttığı anlayıştır cümlesi size anlatım olarak her ne kadar güzel gelse de, doğru değildir. Çünkü açığa çıkan birşey yok! Gerçekte beyin yok Esma var! Ama size göre beyin var esma yok. Esma ötelerde biryerlerde ordan geliyor beyine yansıyor beyinden çıkıyor?

 

İşte insanca düşünmek. İnsanca düşünmek denen olayın arkasında yatan şeyde 
esmanın hilesi. Daha doğrusu Allah'ın hilesi! Şimdi beyin dediğiniz şeyin neronlar olduğunu biliyorsunuz, efendim neronların içine girdiğimiz zaman olayın dalga hareketi olduğunu 
biliyorsunuz, neticede dalga boyutunun beyinde beyin adı altında var olan bir yapı olduğunu, beyinin esasının bir dalga paketi olduğunu biliyorsunuz, olay dalga boyutunda cereyan eden bir olay bunuda biliyorsunuz.


Şimdi, varlığın evrenin bir dalga okyanusu olduğunuda biliyorsunuz okudunuz. Dalga okyanusundaki dalga paketleri veya data paketlerinden ibaret bir evren olduğunu biliyorsunuz. Bu bilgileri alıyor beyin ne yapıyor? İşte sinemayı seyrederken kapının önündeki adamı görüyor, sonra binayı görüyor, sonra odayı yazaneyi görüyor, sonra adam yazanede 
gösterdiği zaman sen sanıyorsun ki adam yazanenin içinde. Çünkü daha evvel beyine bina kaydı girdi, binanın önünde kaydı girdi. Şimdi beynin yaşamı nasıl algılıyor? Varlığı nasıl algılıyor bunu çok iyi anlamak lazım. Ayrı ayrı enstantaneler yaşanıyor, bu ayrı ayrı anlık yaşanan enstantaneler beyinde birleştirilerek film oluşturuluyor. Yani sizin daha evvelden duyduğunuz video albümler oluşturuluyor. Ve cennetin veya cehennemin kabir alemi dediğin beynindeki yaşantında böyle devam ediyor. Son zamanlarda ne kadar olduğu hatırlamıyorum bu zaman kavramı bende artık ihtiyarlıkmıdır yavaş yavaş intikal zamanımı geldi nedir?


Beyin bende biraz hafifledi çalışması hatırlamıyorum. Zamanını hatırlamıyorum bir video yollamıştım? Adam beyinden bahsediyordu, beyniniz sizi aldatıyor diyor. Beynin sizi aldattığını söylemesi tabi enteresan geliyor ama beyinin aldatması apaçık ortada zaten bütün sinema filmleri beyinin aldatma esasına göre kurulup çekilen filimler. Ama sinema filmi yapanlar sistemin böyle çalıştığını fark ederek gereken teknolojiyi kullanarak sistemi yansıtıyor senin önüne. Sistem içinde sistemle senin beynindeki o mekanizmayı kullanarak sana bir takım şeyleri yaşattırıyor!


Peki ben bunu değiştirebilirmiyim? Bir kere filmi seyrederken her an gördüğün sahneyi sorgulayacaksın beyninde. Bu adam bunu yapıyormu? Bu adam bunu nerde yapıyor? Bu adam gerçekten böylemi yapıyor? Beyine bu sorgulama virüsünü atacaksın! Size en baştan beri söylediğim herşeyi sorgulayın mutlaka sorgulamayla devam edin. Hiçbirşeyi olduğu gibi kabullenmeyin dememin sebebi, gene bu mekanizmayla alakalı. Eğer o seyrettiğiniz sinema 
filimlerinde bu sorgulamayı yapabilirseniz, beyine bu antrenmanı verirseniz, o zaman beyin günlük yaşamda da bu şekilde olaylara bakma şeklini edinir.

Dün ben bunu yaşadım ama bugün dün bitti. Dün dünde kaldı. Bir daha da geri gelmeyecek. Öyleyse dünü dünde bırakalım. O enstantaneyi orda bırakalım. O enstantanenin bize verdiği dersi alalım, ama o enstantanede kalmayalım. Şimdi beyindeki bu açığa çıkış, esma özelliğinin algılanışıdır. Beyinde aslında açığa çıkan birşey yok. Çünkü beyin dediği şey, esasında belli bir dalga bütünü dalga özellikleri veya data birikimi. Beyindeki bu data birikiminin değerlendirilmesi, ancak bedenin doğru kullanılmasıyla mümkündür. Çünkü beden ve beyin bir bütün olarak senkronize çalışıyor. Beden ile beyinin senkronize çalışması dolayısıyladırki işte riyazatlar oruçlar efendime söyleyeyim gece ibadetleri secdede dualar vesaireler yapılır. Çünkü bunlar, ordaki datanın sonucu olarak açığa çıkar, ve dolayısı ile feed back le de ordaki data da yeni açılımları değişiklikleri meydana getirir. Birbirinden kopuk değildir. Şimdi, esma özellikleri neyi dilemişse, o kolaylaşır. Esma özellikleri ne dilemişse derken gene beyniniz otomatikman biryerlere kayıcaktır. Bu kelimeleri kullanmadan anlatmam mümkün değil. Ya beyin diyecem ya esma özelliği diyecem. Ama gerçekte ne esma özelliği dediğim şey ne beyin dediğim şey, bunların ikisi de işaret kelimeleri. Bir özelliğin açığa çıkışı. Bir özelliğin açığa çıkışı, kendi özelliğinin devamını getirtir. Ordaki özellik temelde iki ayrı noktada anlaşılabilir. Ya kendini fark etme ve seyretme. Kendini fark etme ve seyretme dediğim zaman bu kendi kelimesini yanlızca kendi özelliğiyle sınırlamamak lazım. Veya, kendini seyretmektir gene, kendi özelliği kadarıyla özelliğiyle özelliğinden. Bu da bütün varlıklarda dır.

İşte bu husus bi hamdihiyle anlatılır!


"B" harfinin anlamını ve işaretini kapsamlı bir şekilde anlatmaya benim kapasitem yetmez. Ama geçen hafta zannediyorum bihamdihiden biraz bahsettim. Besmeleyi de söyledim. Birşeyi söylemedim, euzubillahi mineş şeytanirracim. Euzubillahi üzerinde iyi durmak lazım. Euzubillahi öyle bir mâna içeri alır ki, bunun kapsamını anlamak için Hz. Resulullah a.s'ın euzubike minke işaretini anlamak lazım. Eğer euzubike minkeyi anlamazsanız, euzubillahinin o muhteşem işaretini asla farkedemeyeceksiniz.


Şimdi benden sonra herbiriniz kendine özgü bu konuda kendi yorumunu anlatır, ve olayı yeterince sulandırır. Ben bu konuyu hiç birbirinize açıpta birbirinizi bulandırmasanız, herkez kendi anladığıyla kalsa daha iyi olur. Efendim konu konuyu açıyor, konuyu dağıtmak istemiyorum, ama çok iyi anlamamız gereken nokta şurası:

 

Sen böyle diyorsun ben böyle diyorum şunu yapıyoruz bunu yapıyoruz diye konuşurken gene beyin aldatmasına giriyoruz. Varlıkta 2 bakış var. Ya bu aldatmalı bakış. Yada bu noktada bu şekilde düşünüyor hareket ediyor yapıyor deyip seyretmek! Bu ikinin dışında üçüncü yok. Sende sen olarak sensiz seyretmeyi diliyorsa,  bunu gerçekten samimiyetle devamlı olarak ister, bedenin hayvaniyetini geriletir, beyindeki kapasiteyi arttırır, oruçla zikirle secde de dualarla bu kapasiteyi arttırır ve bunu oluşturur. Hiçbirşey sihirbaz hokkabaz deyneğiyle olmaz. Sünnetullah diye anlatılan bir sistem bir mekanizma vardır, bu mekanizmanın kullanılmasıyla devreye girmesiyle herşey oluşur. İstiyorsa istediğinin fiilini meydana getirir, o fiilin sonucunda da istediği açığa çıkar.

Her an hiç kimseyi eleştirmeden konuşmak. Tamamda sen yanlış düşünüyorsun? 
Tamamda sen yanlış düşünüyorsun diyen gafildir! Bunu dediği anda gafille konuşmayı mukalemeyi kesin. Burdaki durumda benim müşehademe göre benim seyrime göre böyle böyle bir olay vardır diyebilirsin. O kadar. Olay orda biter. Ya eleştiriyi kaldıracaksınız, ya Allahla aranız kopuk olarak recim olarak yaşayacaksınız. Şeytan kelimesinin ne anlamlara geldiğini defalarca anlattık. Kur'ân çözümünde izah etmeye çalıştık yer yer.

Recim taşlama. Recimin anlamı al eline taşıda karşındakinin kafasını yar. Veyahutta karşındakini taşlayarak öldür değil. Uzak düşmek ayrı düşmek anlamında uzaklaştır. Ayrıl o anlayıştan uzaklaş demektir recim! Senin birçok fikirlerin şeytanın racim'dir. Beyninin açığa çıkarttığı şeytanın racimlerin neler olduğunu hiç düşündünüzmü? Niye euzu billahi mineş şeytanır racim diye düşündünüzmü? Hayatını yiyip içmek, çevrenle ilim dedikodusu yapmak, insanlara ya ben neler biliyorum diyerek payeler verdirip kendine birşeyler verilmesini beklemek, şeytanı racim'in ta kendisidir!


İnsanlara hiçbirşey veremezsiniz! Çünkü Resulullah'a bildirilen sen sadece tebliği et hükmüdür.Eğer o karşındaki, ister esma açığa çıkışı de ister beyin de ister başka bir isim ver. Senin anlayış seviyene göre değişir verdiğin isim. Senin söylediğini paylaşabilecek kapasitedeyse alır değerlendirir. Paylaşacak kapasitede değilse zaten değerlendirmesi mümkün değildir işte bu yüzden La ikra he fiyd din denmiştir. Din sistem. Sistemde ikra zorlama yoktur. Zorlamayla birşey veremezsin çünkü onda yoksa alıp değerlendiremez. Sadece teklif var, fakat ısrar yok! ısrar şeytandandır. Eleştiri şeytandandır. Eleştiri derken, yani sen bunu bilmiyorsun ben biliyorum. Biliyorsan bildiğini söyle. O da o bildiğini söylemek için var. Ama beynin seni her an yanıltıyor. Niye? Çünkü en başta size birşey anlattım dedim ki, bugün değil eskilerde. Şimdi beyin ham olarak meydana geliyor, dışarıdan gelen verileri kendi genetik ve astralojik etkilerle açılan datalara ve anlamlara göre değerlendiriyor böylece bir havuz oluşturuyor, bu havuza her giren de mevcut o bilgilerle senkronize olarak sentez olarak sonucunu açığa çıkartıyor. İşte beyindeki hile mekanizması burda oluyor!


O adamın orda bahsettiği beyin dürüsttürle anlatmak istediği olay bu. Beyinde veriler vardır, yeni gelen verileri eski verilere göre değerlendirir. Eğer sistem buysa senin tek bir şansın var: Beynindeki mevcut veri tabanını olabildiğince genişletmek! Çünkü bu dünyadan ayrıldıktan itibaren sonsuza dek beynindeki veri tabanının sonuçlarını yaşayacaksın!


Burada bunu genişletemezsen daha sonrasında genişletme şansın yok! Dolayısı ile gelecektede karşılaştığın herşey gene veri tabanına göre değerlendireceğinden dolayı şu an da neleri görmezden geliyorsan neleri değerlendiremezden geliyorsan ebeden değerlendiremez ve görmezden geleceksin! İşte bu durumu Kur'an: "Dünyada âmâ olan ahirettede ebeden âmâ olur!" ayetiyle işaret ediyor.

Hiçbirimizin başkalarını yetiştirmek gibi bir görevi yok! Başkalarına hocalık şeyhlik alimlik taslamak gibi bir görevi yok! Ve bu taslantı, şeytani racim'in işlevidir. İlmi olan karşısındakine ondan ne ilim ne ders alırım diye yaklaşır. Ben biliyorum sen yanlış biliyorsun 
demek şeytanın racim'dir. Senin bildiğin sana göre doğru onun bildiğide ona göre doğru. Sen onun  bildiğinide veri tabanına kat. E peki yanlış bilgi katarsam? Kat. Yanlış bilgide doğru bilginin içinde doğruya döner. Veri tabanın genişler. Veri tabanını olabildiğince genişlet. Bildiğini anlat. İtiraza, onu ikna edeceğin ondaki bir eksikliği tamamlayacağın gibi bir durum varsa devam et cevap ver. Ama karşındaki anut inat karşı çıkışsa kapat bitir. Çünkü o, o olmak için var. Eğer o sendekini almak için ve sendekiyle bütünleşmek paylaşmak için varsa, zaten sendekine yaklaşacaktır. Yaklaştığı kadarıyla verirsin. Ama araya şeytanın racimi sokma.

Niye beyin için de şeytanın racime girer diyorum?

 

Dürüstlüğünden dolayı! Hani demin diyorduya beyin çok dürüst diye, işte beyin veri tabanının yetersizliğinden dolayı, kişinin kendisi için şeytan hükmüne girer. Öyleyse, bihamdihinin bakışını Kendimizde muhafaza etmeye çalışalım. Birşeye niyetlendiğimiz zaman Bismillahirahmanırrahim demekten çok bunu düşünmeye çalışalım. Ve de, euzu billahi yi anlamaya çalışalım. Mineş şaytanir racim. Min kapsamında neler var bunları fark etmeye çalışalım. Bakın bunu konuşabilirsiniz benden sonra. Mineş şeytanir dendiği zaman kendi anlayışında neler olduğunu samimi bir şekilde ortaya koyarsa, herkes diğerleri onun anlayışından veri tabanına eklemeler yaparak mineş şeytanın kapsamını genişletip daha az sınırlı bir yaşamdan kendini kurtarma şansını edinir. Öyleyse 3 anahtarı çok iyi değerlendirelim: Euzu billahi mineş şeytanir racim..
Bismillahirahmanirrahim..

Subhanallahi ve bi hamdihi..

Onun içinde Subhanallahi ve bihamdihi tesbihi için birçok hadis var, melâikenin tesbihide bu. Melâike diyince dışarıya gidebilirsinizde, fakat içeriye gitmeyide düşünün derim. Subhanallahi derken de Allahu ahadus samedi değerlendirmek lazım. Biraz evvel size söyledim ya, bende bir yaşlılık başladı, daha doğrusu beyinde pardon esma yumağında eskime başladı sanki. 


Şimdi, anlatıyorum bazı şeyleri sonra kendi anlattığımı şöyle bir sorguladığım zaman birtakım eksikliklerimi yetersizliklerimi görüyorum. Bazı şeyleri anlatamadığımı görüyorum. Tabi siz orda tekrar dinlemediğiniz için farkedemiyorsunuz belki ama ben kendimi eleştirmeyi seviyorum. Kimsenin beni eleştirdiği yok, herkez çok şey biliyor diye susuyor. Halbuki ben kendi kendimi devamlı eleştiriyorum. Eleştirince de neyi nasıl anlamadığımı görebiliyorum. Şimdi, sanıyorum demin ki konuşmada anlatamadığım nokta şurası:

Varlıktaki ben dediğiniz şey, ister esma yumağı deyin, ister beyin deyin, ister data paketi deyin. Şimdi burda önemli olan kelime isim değil! Anlatmak istediğim şey şu:

Burda bir beden var bir beyin var, birde bunu var eden varlığa meydana getiren esma yumağı var. Veya esma paketi var veya data paketi var. 
İşte böyle birşey yok! Yani ben bedenimi geliştiricem düzelticem dediğin anda, beynimi düzelticem değiştiricem dediğin anda sen açığa çıkan esma özelliğinde değişiklik yapıcam demek istiyorsun. Yahut ben esma açığa çıkışını değiştirmek istiyorum dediğin zaman, ben bedensel olarak şu değişikliği yapmak ve oluşturmak istiyorum beynimde şu değişikliği yapmak ve oluşturmak istiyorum diyosun. Bu ikisi birbirinden ayrı ve bağımsız birşey değil!

Böyle olduğu içindir ki zaten oruç tutup riyazat yapıyoruz. Böyle olduğu içindir ki namazı fiilen yerine getiriyoruz secdeye kapanıyoruz secdede dua ediyoruz. Ben beynimden düşünce olarak maind olarak sadece duamı yapıyorum her an Allah'ı düşünüyorum demek hiçbir anlam ifade etmez! Bu işin laf salatasıdır. Fiil aynen esmadır, esma aynen fiildir. Esma ve fiil ayrı ayrı 
şeyler değildir. Bunun çok iyi anlaşılması lazım! Bunu iyi anlıyamayan tasavvufla ilgilenen pek çok kişi: "e canım fiillerin gereği yok zaten bütün bunlar düşüncede olan şeyler, ben her an allahla beraberim efendime söyleyeyim her an Allah'ı düşünüyorum her an besmelenin manasını yaşıyorum her an euzuyu yaşıyorum her an Süphanallahi bi hamdihiyi yaşıyorum.." deyip kendini aldatır! İşte bu şeytanın kendini aldatmasıdır! Bundan euzu billahi 
çekmek gerekir. Şimdi tam emin değilim hatırlıyamıyorum dediğim gibi unutkanlık ama risalei gavsiyede Abdul Kadir Geylaninin işaret ettiği çok önemli bir nokta var, aynı şekilde Abdul Kerim Ceyli de İnsanı Kamilde şeytan bahsinde değiniyor. Şeytan kişinin anlayışıdır. Kavramıdır. Yani şeytan aslında ne bedendir, ne ruhtur ne birşeydir. Şeytan sendeki 
anlayışın kavramın anlayış kapasitesinin veri tabanının adıdır! 


Yanılmıyorsam Gavsiyede Gavsı Azam Abdul Kadir Geylani bu şeytaniyetin 
derecelerini anlatmış. İlim alimin şeytanıdır diyor. Efendim vakıfinin şeytanıdır diye anlatıyor. Burda hep anlayış kavrayıştır. Yani mevcut veri tabanın la kendini kayıtlarsan mevcut veri tabanın sana yeterli olursa mevcut veri tabanını esas kabul edip daha ötesine gitme daha ötesini araştırma daha ötesini sorgulama olayından geri kalırsan, şeytanına tabi olmuş olursun, denmek isteniyor! Şimdi burda işte anlatmak istediğim konu dağılmasın, varlığın senin bedenin, beynin değil sadece bedenin esma yumağıdır! Esma açığa çıkışıdır! Biz esma yumağı kelimesini veya dalga frekans yumağı kelimesini kullandığımda bedenin külliyen frekans yumağı. Sadece beynin değil. Beyinin derununa indiğin zaman ulaştığın noktada bulduğun ne ise, bedeninin kalbinin karaciğerinin bağırsağının derununa indiğin zaman da ulaştığın yer aynı dalga boyudur aynı frekans yumağıdır veya esma yumağıdır her neyse. Dolayısı ile sen esma yumağında yani veri tabanında değişiklik yapmak istiyorsan, bunun yolu fiilinden geçer, bunun 
yolu yemenden geçer, bunun yolu içmenden geçer, bunun yolu uyumandan geçer, bunun yolu vücuduna aldığın besinlerden geçer. Dolayısı ile senin bedeninde yaptığın değişiklik esma yumağında yaptın değişiklik olacaktır! Yoksa sadece kuru kuruya ben sadece düşüncemi değiştirerek esma yumağımda değişiklik yapıyorum demen şeytana tabi olman demektir şeytanın seni  aldatması demektir!


Bu noktayı anlatabildim mi? Bana cevap verin. Net olarak bunu çok iyi anlamanız lazım, çünkü bu sizin olayınız değil, bugün tasavvuf konuşulan bütün camialardaki bir anlayış sınırlılığıdır. Olayı sadece beden diyerek ele almak ne kadar sınırlılıksa, olayı sadece düşünce boyutunda maindta veri tabanında almakta aynı şekilde sınırlılık ve olayın derinine gidememektir. Şeytanın aldatmasıdır. Eğer zaten bu böyle olmasaydı, ne oruç olurdu ne namaz olurdu ne zikir olurdu ne hac olurdu.

Bütün bunların bedenen yapılmasının sebebi, bedende yapılan bu olay senin esma terkibinde değişiklik yapıyor. İnsan ve sırlarında 1985te yayınladık, o zaman işte sohbetler yapıyorduk, o zamanki sohbetleri kayıta alıyorduk. Atasay bilir o zamanlardan kalma. O insan sırlarında bunları anlattım esma terkibi olayını anlattım! Esma terkibi dediğim şey, bugün anlattığım frekans yumağı diye bahsettiğim yapı. Birisi tasavvufi mecazi anlatım, ötekisi mecazi anlatımın işaret ettiği orjinal varlıktaki yapı. Dolayısı ile hangi noktada frekans yapıda bir değişiklik yapmak durumu söz konusu ise, o noktada fiilen bedenen bir değişiklik söz konusudur. İşte bu sebepten dolayı orucun ve riyazatın üzerinde duruyorum. Fazla kilonun üzerinde duruyorum, vucuttaki fazla yağlar kesinlikle sizi kesicektir diyorum!!!


Anlayışının açılması için, sendeki o esma açığa çıkışının açılması için, bu bedendeki yağları bu fazla kiloları atmanız lazım diyorum. Olayın esası bu çünkü! Beden dediğin şey aynen esma yumağıdır. Esma frekansı diye veri tabanı diye ayrı bir yere atmayın. Bunu atmak çok büyük bir gaflettir. Şeytanın oyununa gelmektir. Demin bunu anlatmaya çalıştım ama tam dinleyince anlatamadığımı gördüm. Çünkü bu konu çok önemli bir konu! Bu ikisini asla birbirinden 
ayırmayın çünkü ikisi aynı şey. Birinde yaptığın şey ötekinde de aynen sonuç olarak açığa çıkacak olan şeydir. Evet ikinci bölümde anlatmak istediğim olay buydu. Burda bana sormak istediğiniz birşey varmı? Anlatıp gitmiş olmayayım. Eksik bırakmış olmayayım. Herkezin çok iyi bu konuyu fark etmesini istiyorum! Yani ömrüm olur konuşuruz ömrüm olmaz bu son konuşmamız olur bilemem. Dolayısıyla ben son konuşmamız gibi son sohbetimmiş gibi 
herşeyi yapmak istiyorum. Onun içinde anlamadığınız veya benim yeteri kadar anlatamadığım açıklıyamadığım veya açıklamayı unuttuğum ne varsa lütfen bana söyleyin onu biraz daha açmaya çalışayım.


SORU: "Üstadım bedenen derken bedeni bir araç gibi kullanarak....."


ÜSTAD: Hayır bedeni araç olarak kullanmıyorsun, beden araç değil! Beden dediğin şey bizzat esmanın bir hali. Esma her an yeni bir şan alır ayeti hükmünce, esmanın şu anda aldığı şan'a beden diyoruz beyin diyoruz. Dolayısı ile beyin ve beden bahsederken esmadan söz etmiş esma terkibinin mevcut halinden söz etmiş oluyoruz! Anlatabildimmi? Yani sen bana bedenimden derken bedenimle ilgili derken esasında bendeki esmadan diye söz ediyorsun. Esmadan diye başlarsan mutlaka ya bedeninden ya beyninden ya bağırsağından ya kalbinden ya birşeyinden söz ediyorsun bana. Bu ikisini kesinlikle birbirinden ayırmayın. Bedeninde yaptığın değişiklik esmanda yaptığın değişikliktir. Esma açığa çıkışında esma terkibinde yaptığın değişikliktir. Gözün ve beynin şu an da sana, bedenin ayrıymış esma ayrıymış ruh ayrıymış dalga boyu ayrıymış gibi hissettiriyor, işte beyinin dürüstlüğünün hilesi diye anlatılan olay bu!
Beyin aynı ruhtur. Beyin aynı dalga frekansıdır. Beyin aynen esma açığa çıkışıdır. Hepsi aynı şeydir. Sakın bunları bölüp parçalamayıp biri diğerini etkiliyor diye düşünmeyin. Biri diğerini etkilemiyor. Biri ve diğeri yok! Anlatabildim mi?

SORU: "Düşünce yada bedeninizde bir olayın bir hissimizin farkında olmamız, yada o düşüncenin farkında olmak değiştirirmi o düşünceyi? Yani kendinizden uzak tutabilirmisiniz?"

 

ÜSTAD: Şimdi beynindeki o düşünce açığa çıkışıyla birlikte o düşünceyi 2.ci bir kişiymiş gibi inceleyip irdeleyip sorgulayabilirsin. Beyinde bu özellik vardır dolayısı ile esmada bu özellik vardır. Esmadaki bu özellik dolayısıyladırki size dedimki daha evvelki konuşmam da, siz yoktunuz ama dinlemiş olabilirsiniz, kendinizi yaptıklarınızı fiillerinizi ilminizin oluşturduğu ikinci bir kişilikmiş gibi eleştirin. Yani bir yandan sen birşeyler düşünüyorsun ortaya koyuyorsun konuşuyorsun falan, aynı anda birde senin mevcut ilmin var. İlminin oluşturduğu bir veri tabanın var. İlminle ikinci bir kişi olarak sen kendi ortaya koyduğun fiilleri düşünceleri davranışları kontrol et sergile. Ve o fiili ortaya koyarken veya karşındakine o konuşmayı yaparken veya o davranışı ortaya koyarken bunun senin o ilmine ne kadar çakıştığını bütünleştiğini veya nerede ayrıldığını dolayısıyla orda nasıl beşeriyet veya hayvaniyet denen esma açığa çıkışının söz konusu olduğunu gör ve seyret demiştim.


SORU: "Üstadım bu anlattığınız Kur'an da geçen veya tasavvufta geçen ihsan halinin bir karşılığı değilmi? Siz Allah'ı görmesenizde Allah sizi görüyormuşcasına dediğiniz o ikinci yarattığınız..."


ÜSTAD: Evet işte o ikinci dediğim şey, Allah'ın sizi görmesi denen olaydır! Esasında bi hamdihi de ordan meydana geliyor ama o devreye sokulmadığı kullanılmadığı içinde bi hamdihi nin farkında değiliz.

 

SORU: "Kısaca o düşüncenin farkında olmak yada o hissin duygunun farkında olmak 
realitemizden çıkartmak anlamına gelebilirmi? Dönüştürebilirmiyiz yani 
bunu?"

 

ÜSTAD: Elbette dönüştürebilirsiniz. Bunu dönüştürmekte sizin elinizde zaten elinizde olduğu içindir ki Kur'an gelmiştir din teklif edilmiştir. Yapılması gerekenler teklif edilmiştir. O her an yeni bir şandadır hükmüyle bunu değiştirebileceğini gösteriyor. Esmadaki her an yeni bir şan alma özelliği ve zaten alıyor. Sadece o yeni şana forme etme işlevi sende o dediğim bilinçlilik haliyle veya şuurluluk haliyle sende açığa çıkıyor.


SORU: "Bu Yasin suresindeki 82. Ayete işaret edermi? "Bir şeyi irade ettiğinde, O'nun hükmü, ona "Kün = Ol!"dan (olmasını istemesinden) ibarettir!.. (O şey kolaylıkla) olur."


ÜSTAD: Elbette. Çünkü Kur'an insanı anlatıyor. İnsandaki özellikleri anlatıyor. Ayette (alleme Ademel Esmâe 2-31) dikkat et insana kelimesiyle değil ademe diye anlatılıyor. Adem nesli, yani bedenli varlık olarak yani beyin oluşmuş halinin neticesi olarak beyinden beynin yani beyinde bütün bu özelliklerinin varlığını anlatmaya çalışıyor diyorum, şimdi bu cümlenin öbür tarafını aynanın öbür tarafını anlatıyorum, senin beyin dediğin esma yapısıdır, esma terkibidir, ama bu esma terkibi külleha olduğu için, o küllehanın içinde dahilinde olarak sende ilahi kuvveleri kullanarak esmaya şekil verme yön verme forme verme özelliğinin var olduğunu anlatır. 
Anlatabildim mi? Açıklık kazandımı bu konu?

SORU: "Üstadım ben geçen sohbetlerden birşey sormak istiyorum. Mesela stefan hawkingsi dinliyoruz, ilk defa bir bilim adamı veya bilim adamları varlık hiçlikten gelmeli diye söylemleri olmaya başladı. Şimdi bir bilim adamı olan stefan hawking varlık hiçlikten meydana gelmiştir demesiyle sizin varlık hiçlikten gelmiştir demeniz aynı şeymi? O anlatılan sizin 
söylediğinize birebir karşılık geliyormu? Nasıl anlamalıyız?"

 

ÜSTAD: Şimdi, zamanın İnsan-ı Kâmili bu ilmi açığa çıkartıyor yayıyor dalga olarak 
yayıyor. Ben o İnsan-ı Kâmilin yaydığı feyizden nurdan ilimden dalga boyundan alıyorum, beynimin kapasitesine göre, esma terkibime göre bunu dillendiriyorum. Stefan Hawking te beyninin kapasitesine göre esma terkibine göre aynı ilmi alıyor ve dillendiriyor. Burda önemli olan benim veya onun, zamanın İnsan-ı Kâmilinin açığa çıkarttığı ilmi dillendirmemiz 
değil, bunu ne şekilde hissedip yaşadığımız önemli. Dolayısıyla ben zamanın İnsan-ı Kâmilinin yaydığı Allah ilminden ne hissedip yaşayabiliyorsam bendeki o'dur. Hawkingtekide ne ondan çıkarıp yaşıyabiliyorsa ondaki de odur. Yoksa kelimeye dökülmüş hali değil önemli olan. Hawking gibi bir başkasıda çıkıp söyleyebilir İnsan-ı Kâmilin yaydığı dalga boyunu 
alabilecek alıcısı ayarlı olan herhangi bir yapı, o da alır bu gerçeği söyleyebilir dünyanın bir başka yerinde. Sanıyorum bu konu netliğe kavuştu inşallah. Dolayısı ile bizim yapacağımız bedeni çalışmalar esma varlığımızı değiştirecektir. Çünkü bedeni çalışmalar dediğimiz çalışmalar esasında esma terkibi çalışmalarıdır. Beden çalışmaları değil! Oruç bedensel bir ibadet bedensel bir çalışma değil, esma terkibinin kendi kendini değiştirme çalışmasıdır! Riyazat esma terkibinin kendi kendini değiştirme çalışmasıdır. Ama esma terkipleri bunu bedensel çalışma diye tanımlar! Dolayısıyla esma terkibinin belirli bir özelliğini sınırlama ve kayıtlama halide, şeytan olma şeytanilik diye anlatılan kavramdır. Diyip anlatacaklarımı noktalayım. Lütfen helal edin tekrar vaktinizi aldım. Şadan birşey soracak galiba o da sorsun ondan sonra gideyim.

 

SORU: "Sıfatlandırdığımız herşey şeytaniyet kapsamında değerlendirmemiz gerekiyor galiba?"


ÜSTAD: Hayır, Sıfatlandırman değil, o sıfatlandırmana yol açan sendeki görüş!

 

SORU: "Mesela ben birşeye güzel yada iyi dediğim zaman ona bir anlam yüklüyorum ve bu anlattıklarımı bir şeytaniyet kavramı içerisinde anlamam gerekiyor gibi oluyorum?"

 

ÜSTAD: Sen o şeyle sınırlanırsan şeytanına tâbi olursun. Onun için zaten teşbihin yanında tenzih anlatılır. Teşbihi ve tenzihi öteye atmayın. Sizin o an yaşadığınız hal, ya teşbihtir ya 
tenzihtir. Halbuki teşbih ve tenzihi aynı anda yaşamanız gerekir. Neyi düşünürseniz düşünün neye bakarsanız bakın neyi konuşursanız konuşun, çünkü her an heryerde açığa çıkan esmadır. Allah'tır. Ama Allah Ganiyyül alemindir leyseke misli şeadır. Dolayısı ile bunu bir bütün olarak düşünmek lazım.

 

SORU: "Rüya alemide esma yumağının farklı bir şekli diyebiliyoruz öylemi?"


ÜSTAD: Elbette.

 

SORU: "Ordaki bilinç halimiz örtülü kalıyor? Onu nasıl anlıyacaz?"


ÜSTAD: Ordaki bilinç halinin örtülü olması burdaki bilinç halinin örtülü olmasının yansımasıdır. Çünkü burda beyin ezberlediğini aldığını taklit ettiğini tekrarladığı için biz burda bilinçli gözüküyoruz. Halbuki uykuda salt orjin halimizle ne mal olduğumuz ortada! Dolayısı ile rüyalarımız bizim gerçek anlayış kavrayış boyutumuza çok daha yakın işaret eder. Çok daha gerçekçidir! Onun için bazıları mesela rüyaya çok değer verir. Evet iyi geceler. Vaktinizi aldım. Allah huzur versin Allah uyanıklık anlayış kavrayış versin. Hoşçakalın...

 

Üstad Ahmed Hulûsi

 

Lütfen dikkat. Bu sohbet, bizatihi Üstâd Ahmed Hulusi´nin kendisinin yazmış olduğu bir sohbet değil. Üstâdın bir toplumda veya dostlar ortamında yapmış olduğu bu acıklama; sohbet, kendilerini gönülden dinleyen dostlar tarafından yazıya dökülmüşdür; başka insanlar da faydalansın diye. Yani sohbetin içeriği , manası Üstâda ait. Lakin yazi metni, sohbeti yazıya döken samimi dostlara ait.

 

Sonuç:  yazılımda hata; harf eksikliği veya misal ayetlerin yazılış şekli isabet değil ise; veya yazının genel uslubu Üstâda bire bire uymuyor ise, sebebini böylece acıklamış olduk.

 

ANASAYFA

veya

Sohbetlere dön (51-101)


veya

Sohbetlere dön (01-50)

 

 

İletişim:   SufiCaN@web.de


Sayfa Tasarım: 

Cüneyd Yayla (SufiCaN)

Akın Apardı

 

AH özel sohbetleri yazıya ceviren:

Saffet Eygi

@Saffet_eygi

 

AH sözleri ingilizce toplayan:

Akın Apardı

 

AH Evrensel Sırlar Piyes:
Selim Kartal Bicer
Sevda Bicer

Mehmet Cetin

Serkan Yenal
Zeynep Bodur