Sen´im BEN!... Sen, diye bakma bana! Sendeyim!"
Sen´im BEN!...Sen, diye bakma bana! Sendeyim!"                         

Sohbet -68-

 

KENDİNİ ORTADAN KALDIRMAYA ÇALIŞMAK BİR PERDEDİR. ÇÜNKÜ ORTADAN 
KALDIRILACAK BİR VARLIK YOKTUR!

 

Allah sana gelmeyecek. Sadece sendeki vehmiği BEN kavramı kalkacak. Vehmi 
ben kavramı kalktığı anda zaten mesele hallolmuş bitmiştir. O zaman eğer kişi evliyse ikinci balayı başlar. Eşiyle öyle bir sevgi içinde yaşamaya başlar ki, şaşar kalır eşi. Yahu der bizim Ahmed değişti. O hala Ahmed'le evli olduğunu ve Ahmed'in ona karşı tavrının değiştiğini sanır. Halbuki eşi Ahmed öldü, baki olanın sevgisi ona yöneldi. Çocuklar içinde öyledir. Babamız değişti derler. Değişmedi. O gitti, baki kalanın sevgisi onların üzerine akmaya başladı. Arkadaşları eşi dostu içinde aynı şey geçerlidir. Canım Resulullah'ta işte eşlerine çocuklarına şöyle davranırdı falan!? Sen öyle gör be gafil. Resul ALLAH diyorsun. Resul ALLAH'ın manasından gafilsin. ResulAllah yazıda özellikle vurguladım bir cümlede onu. Ayrı yazdm Resul Allah! Allah irsal olur. Konuşan Kelîm'dir. Bakan Basîr. Semî duyar seni. Sevgili peygamberimiz der gibi Resulullah diyorlar. O Resul Allah! Allah irsal etmiştir. Allah'ın irsal etmiş olduğu kendi esmasıdır. Esmasıyla zahir olur. Esmasıyla muhattap olur. Böyle bir anlayış açığa çıktığında Ahmed kalmaz! İşte bütün mesele, o noktadan her an projekte olan esma manalarını seyretmektir olay. İnsan kelimesi esma mertebesini anlatır. Sendeki ben diyen noktadır. Sende ben diyen o noktadır ama, sen sanırsın ki ben diyorum beni. Açılım keşif ben in farkındalığıdır. Ben diyen zaten kendisi.

 

SORU: "Bizim aradan çıkmamız lazım?"


ÜSTAD: Aradan çıkamazsın. 100 yıl Allah sana ömür verse gene çıkamazsın.
ÇÜNKÜ ÇIKACAK OLAN BİR VARLIK YOK Kİ !!! İşte o gece namazında Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber zikri yaparak Allahu ekber diyebilmek. Dediğin zaman işte o zevat kalmaz. Ve o teklik noktan dan seyretmeye başlarsın tüm varlıkları tüm algıladıklarını tüm 
seyrettiklerini.


SORU: "Bir ben olarak seyretmek. Tek ben'e indirmek herşeyi. Bütün varlık semavat sıyrılır..."


ÜSTAD: Tek ben'e indirme!!! Ben seyreder zaten bütün esmasını! Orda bir olaydan bahsediyorum. Noktadan seyr tek kare resimdir. O resmin içindeki figürlerdir insanlar hayvanlar yıldızlar galaksiler vs vs. Her an yanlızca tek kare seyredilir o noktadan. Ben onu seyreder! Bu seyir gelmeden zaten seyir yaşanmış olmaz. Öyleyse yapılacak iş, eşi atmak işi atmak çoluk çocuğu atmak dünyayı atmak vesayreyi atmak kendini ortadan kaldırmak değil! Kendini ortadan kaldırmaya çalışmak zaten perdenin ta kendisidir! Çünkü ortadan kalkacak bir varlık yok! Sadece sen kendi derunundaki benini hissedeceksin! O noktayı hissedeceksin. İşte halografik gerçeklik diye bahsettiğimiz olay bu.

Zerre küllün aynasıdır. Buda bir temsildir zaten. Çünkü zerre ve kül yok ki! Nokta tek bir nokta. Ben seyrediyor kendi esmasını alemler sûretleri şeklinde. Böylesine seyirde, zaten seyredilenler arasında bir fark kalmıyor. Her an yeni bir resim yeni figürler. Bu duruma muhiddin Arabi de 
işaret etmiş zamanın da, her an var olup her an yok olma. Allah alemleri yarattı seyretmeye çekilmedi diyor. Her an yeniden yaratıyor. Yok ediyor. Resim her an yeniden geliyor, resimdeki figürler her an yeni! Göz kaydında kalanlar sanıyorlar ki var olan figürler devam ediyor. Var olan figürler devam etmiyor. O bir an vardı ve yok oldu! Sinema kareleri birbirini takip ediyor. Her an değişik kare geliyor projeksiyondan ekrana. O bir kare çekildi bitti. O kare gitti. Yeni kare geldi.

 

SORU: "Onun sürekli olmayışı, bir film seyreder gibi karelerin hep yenilenmesi kudretini izharmı yoksa başka türlü bir hikmet varmı onda üstadım?"

 

ÜSTAD: İşte burda önemli bir sır var. Niçin karelerdeki görüntüler birbirini takip ediyor? Bu işte bu, esma-ı hüsnadaki el Hasip işlevinin sonucudur. Data esma mertebesini var ediyor. O 
esma mertebesinde data özellikleri meydana getirmiş. Yani çeşitli özellikleri açığa çıkartıyor. Bu açığa çıkan özellikler rahman rahim kuddüs gibi orda çok önemli bir isim var. El Hasip!
El Hasip, halkın avamın havasın anladığı gibi senin yaptığın bir işlem dolayısı ile seni hesaba çekmek değil! Olay muhasebe diye bahsedilen bir olay. Bunun esası ve derinide şu: bir an ki olayın getirisinin veya sonucunun bir sonraki an'da yaşanması. Yani Hasip ismiyle işaret edilen özellik gereğidir ki, alemler her an yok olduktan sonra bir öncekinin temeli üstüne inşaa olur. Seriul hisap bunu anlatıyor işte. Bunun içindir ki alemler sonsuza dek her an ki varoluşun bir an sonraki aşamada sonucunun yaşanması şeklinde sonsuza kadar devam eder gider. Bizim bir kere yıllardır kendimizde oturmuş olan esma-ı hüsna anlayışından kurtulmamız ve arınmamız lazım. Bütün bunlar bize avam anlayışı ile gelmiş, bazıları havas anlayışına yükselmiş, ama sonuçta şirk anlayışı diye tanımlanan ben ve o'yum anlayışı içinde gizleyen muhafaza eden anlayışlardır.

Şükür edenlerden olabilmek için değerlendirmek gerekir. Değerlendiremediğin şey konusunda nankörsün. Allah her an yeni birşey ortaya çıkartıyor yeni bir mana ortaya çıkartıyor. Sen o ortaya çıkarttığını değerlendirmekle mükellefsin!


Değerlendiremediğin herşeyle nankörlük ediyorsun nankörlüğün sonucunda da onun getirisinden mahrum kalıyorsun. Bilgisayarı değerlendiremiyorsan nankörlük etmiş oluyorsun. Nankörlüğün sonucu onun getirisinden mahrum kalmak. Dedim ki, deccalin bugün televizyonu varsa ordan bütün yalan dolanla milleti saptırıyorsa, Mehdi'nin de interneti var dedim.

 

Mehdi'nin interneti ne demek? İnsanlara ulaştırdığı doğru bilgilerin hepsine internet üzerinden ulaşmak mümkün. E dolayısı ile bunu değerlendirmeyen kişi burdan mahrum kalmış oluyor. Bütün bilgilere internet üzerinden ulaşmak mümkün şu anda! Tarihte böyle bir nimet oluşmamış geçmişte. İnsan bir Veli'yi bir bilmem kimi ziyaret etmek için çöllerde aylarca yol yürümüş at sırtında deve sırtında gitmiş bir iki cümle bilgiye ulaşmak için. E sen bugün İnternet'e giriyorsun bütün bilgileri okuyorsun. Bu ne kadar muhteşem bir nimeti ilahi. Allah'ın gözüyle seyretmeye başladığın zaman yaşam sevgi olur. Her bir birimin kendi varoluş amacına göre işlevini ortaya koyduğunu müşehade edebilirsen, zaten hoşgörüyle seyretmeye başlarsın. Onun yaratılışı o, öyle yaratılmış başka türlü birşey yapamaz ki. O onu yapacak!Ha sana hoş gelmiyormu? O zaman beraber olmazsın. Ama onu kınama gibi bir hakkın yok. Onu küçük görmek gibi bir hakkın yok. Çünkü o iş için yaratılmış. Çimen çimen olmak için yaratılmış, deve dikeni deve dikeni işlevini meydana getirmek için yaratılmış, gül gül olmak için yaratılmış. Dolayısıyla insanda o işlevi ortaya koymak için varolmuş. Küfür ehli küfür için yaratılmış, dini inkar eden dini inkar etmek için yaratılmış, o işlevle meydana gelmiş. Dolayısı ile senin bunların hiçbiri hakkında yorum yapma gibi bir hakkın yok. Ama eğer sen yorum yapmak için perdeliliği yaşamak için gafleti yaşamak için var edilmişsen, o gafletle o perdelilikle onu yanlış bulursun onu yersiz bulursun ötekini haksız bulursun falan falan falan gider. Ama hakkın nuruyla seyrediyorsa seyredecek. Şimdi senin yapacağın iş bardağı şerifi unut.

 

Ahmed Özhan: "Ne şerifi?"


ÜSTAD: Bardağı şerifi!


Ahmed Özhan: "Bardağı şerifi. Eyvallah. Sırf şarabı göreyim yani?"


ÜSTAD: Şu şerif ağzını bırak. O dündü. Dünde kaldı. Artık bugün insanlar o şeriflerden meriflerden geçtiler. Bugünün insanına bugünün diliyle hitap edeceksin! Yüzünün nurunu olduğu gibi açığa çıkar. Yüzünün nurunu o sakalla örtme. Şimdi bak sana birşey söyleyecem. Hayatta rahat olacaksın. İnsanlarda hırs vardır. Bu hırs para hırsı olur mal hırsı olur koltuk hırsı olur ünvan hırsı olur bilgi hırsı olur. Hırsın her türlüsü neticede benliktendir. Eğer benlik kalkarsa, hırsta kalmaz. Benlik kalkarsa ne olur diyeceksin? Benlik kalkarsa seyir olur. Seyretmeye başlarsın. O zaman işte kişide kabz hali kalkar. Kabz halinin temelinde hırs yatar. Kabz halinin temelinde insanların arasında kendini var sanma ve var gösterme arzusu yatar! Ama hırs kalktığı zaman, ne zaman kalkar? Hırsı kaldırayım demekle hırs kalkmaz! Eğer ben sende seyretmeye başlarsa, valla o seyir içinde bırak etrafındakileri bırak dünyayı bırak yıldızları alemler seyri içinde bunların adı bile geçmez! Adı bile geçmeyince olay farklı olur. Bugünkü yazıda Şems'in bir şiirine link verdim. "Ne doğudanım" diyor "ne batıdanım ne yerdenim" diyor "ne gökten". İşte bütün mesele bunu hissedebilmek. Bunu hissettiğin zaman artık kavga bitiyor. Olmuş olmamış. Benim bir sözüm vardır. Olursa olur suyu olmazsa karpuz suyu derim. Karpuzu alırız bazen tatlı çıkmaz at şu karpuzu blendere içinede bir kaşık bal at veya şeker at, blenderda çırp onu ne oldu karpuz suyu hemde nasıl tatlı. Ben tatlı gelmedim diyor karpuz, e napalım o zaman biz seni tatlandırırız. Haa hayatta bu işte. Olursa olur suyu olmazsa karpuz suyu. Hiçbirşeyi kafaya takıp dert etmeyeceksin. Çünkü her birim, ne iş için yaratılmışsa onu yapacak ve onun sonuçlarını yaşayacak! Senin bunu değiştirme şansın yok. Karın, ne iş için yaratıldıysa onu yaşayacak. Senin onu değiştirme şansın yok. Çocuğun, senin onu değiştirme şansın yok. Arkadaşın, senin onu değiştirme şansın yok. Çünkü onu öylece güzel ve mükemmel bulmuş yaratan. Bunu anlarsan, tatsızlıkla kavgayla gürültüyle huzursuzlukla kaybedeceği birşey yok. Hoş eyle hoş seyreyle. Sen bu halinle güzel ve mükemmelsin bu güzelliğine devam et dedinmi, işte barış işte huzur işte rahatlık. Aksi halde ne ele verdi huzur ne kendi buldu rahat. Huzur ve sevgi Allah'ı görmekle başlar! Senin de biraz evvel söylediğin gibi, arabaya binipte şöföre ulan böylede olurmu diye başladığın anda zaten Allah'tan perdelendin. Ve imanın gitti! Her an imanın imtihanındasın. Ya imanının gereğini yaşıyorsun ya imansızlıktasın!

 

Niye diyor: Sabah kalkar imanla akşam yatar imansız, akşam yatar imanla sabah kalkar imansız. Niçin? İşte bu sebepten. Kişinin hangi hal üzere ölüceği belli değil. İman üzeremi imansızlık üzerinemi?

İman üzere ne demek? Hakikat noktasından varlığı seyretme hâli imandır. İman bu. İman edilesi bu. Resulullah'ın bize önerdiği iman bu. Hakikat noktasından varlığı seyretmek. Risaletine iman etmeni istiyor başlangıçta. Yani Allah'ın kendisinde açığa çıktığına iman etmeni istiyor. İrsal olana. İrsal olan açığa çıkan Allah'tır! Dolayısiyle senin karında ki varlık kimin varlığı? Sen ona benim karım gözüyle baktığın zaman iman noktasından çıktın. Sende açığa çıkan Allah'ta karında açığa çıkan bakkal bodosmu? Onda öyle açığa çıkıyor. Öyle açığa çıkıyor ama sen bunu hâlâ anlamamışsın! Hani nerde sizde bir türlü bizde bir türlü. Ben bulamadım internetten senin sesinden sevgi baht olmuş bizeyi?

 

Ahmed Özhan:"Konserlerde okudum da albümlerde yok üstadım."


ÜSTAD: E yok, işte daha demekki senden sizde bir türlü bizde bir türlü İnternet'e girmemiş. İnternet'e girmeyincede sevgili eşine bakıp sende bir türlü bende bir türlü diyemiyorsun onu hoş göremiyorsun. Elektrik gibi patlıyorsun. Hadi bakalım sok şimdi İnternet'e sevgi baht olmuşu.
İşte bütün güzellik burda.

 

Ahmed Özhan: "(10-62)  lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun; ancak bu piskolojiyle ortaya çıkabilecek bir şey sanırım?"


ÜSTAD: Gayet tabi. Bunu yaşamazsan imanı yaşamazsan başka türlüsü nasıl olur? İmanı yaşadığın anda zaten ne kaldı geriye bitti. İş bitti. Zaten bütün mesele bunu tutmuşlar iman değilde iman nuru diye anlatmışlar. Kişide iman nuru açığa çıkarsa demişler. İman nuru diye kastedilen şey işte Allah'ın gözüyle alemleri seyretmek varlıkları seyretmek. Herbirini yerli 
yerinde mükemmel olarak görmek her birini sevgi ile kucaklamak. Sevgi ile kucakladığın gene kendi oluyor.

 

Ahmed Özhan: "Ya ben varım hiç bir şey yok de. Ya herşey var ben yokum de. Ya o var ben yokum de dediğiniz gibi değilmi?"


ÜSTAD: O nerde var?? O yok kardeşim yahu! Kendindeki ben noktasından seyretmeye başladığın zaman iman etmiş olursun arkadaş!!! Bunu seyredemediğin sürece imanı taklididesin. Her an ben noktasından tek kare resim olarak bütün varlığı seyretmek, kendi Hakikatı Muhammediye noktanın, esma manalarının varlık sûretleri şeklindeki açılımlarını seyretmek.

 

Ahmed Özhan: "Bir yerde bir söz geçti. Herşey islam fıtratı üzere yaratıldı, daha sonra onlar sözlerinden caymışlardır diye bir kaos oluştu gönlümde? Yani herşeyi yerli yerine koyabildiğimi düşündüğüm bir anda böyle gene bir kaos oluştu, yani varlıkla objelerle tekrar onlarla kavga etme durumu ortaya çıkmaya başladı içimde!?"

 

ÜSTAD: İslam fıtratı üzere meydana getirilmiştir demek, herkez Allah esmasının gereğini açığa çıkarmak sûretiyle kulluğunu yerine getirmek üzere meydana getirilmiştir demektir. Ondan sonra, bunları annesi babası neyse, kendi anlayışları üzere yönlendirir demek onun açığa çıkarması gereken işlevin annesi ve babası tarafından genetik programlama ve yönlendirmeyle onun o ampülün camının renginin verilmesi demektir. Birinci bölümde ampulün flamanındaki ışık ve enerjiden renksiz ışık ve enerjiden bahsediliyor, ikinci aşamadaki olaydada ampulün camının ve renginin oluşturulmasından söz ediliyor. Dolayısıyla burda çokluk anlamı değil, varlığın oluşum aşamaları anlatılıyor.

Ahmed Özhan: "Burda gerçek fıtrat, yani ilmullahta o kulun var edilişindeki esas gaye ve murat, camın rengi dolayısı ile ortaya çıkan ışığın durumumudur yoksa flamandaki renksiz durumumudur?"

 

ÜSTAD: Hayır. Ampulün camının olayıdır. Zaten ampulün camı olması enerji zaten varlıkta tekil 
varlık. Hay isminin kavramından gelen olay. Ama fatır ve el bari isimleri var bu son yazımda bahsettiğim. Fatır ve el Bari isimleri, her birimin kendine özgü bir programla kulluğunu ifa etmesine işaret ediyor. Şimdi burda benim Hasan'a da söylediğim mealini bastırtmamamın sebebi bu zaten. Şu ana kadar ki anlayışın üst seviyesi olan o Kur'an meali yetersiz. Esas 
Kur'an mealinin hazırlanması teklik noktasıyla varlık ve varlığın oluşumu safahatının seyrinden çıkacak. Şu ana kadar ben niye Kur'an meali hazırlamadım veya tefsir yazmadım?

 

E çünkü bu anlayışa gelinmedi henuz. Evvela çokluk kavramı gidecek, teklik noktasından gerçek benden seyredeceksin. İman sende açığa çıkacak. Şu anda daha iman açığa çıkmadıki. Veya eskilerin tabiriyle iman nuruyla seyir açığa çıkmadı. O açığa çıkmadıkça zaten Kuran'ın mânâsı anlaşılmaz. Kuran'ın tahir olmayan elini sürmesin dediği kişi, iman nuruyla varlığa ve Kuran'a bakmasını bilmeyen kişi Kuran'ı eline alıp anlamaya yorumlamaya mânâ vermeye kalkmasın demektir. Dolayısı ile evvela iman nuru açıga çıkacak, iman nurunun açığa çıkması dediğimiz şekilde sen varlığa Tek'ten çoka olarak her an birimlerde esma manalarının açığa çıkışını seyredeceksin. Yani bu bir diğer ifadeyle nedir? Şimdi varlık esas itibarıyla geçmiştekiler tarafından ceberrut alemi melekût alemi nasut alemi olarak ayrılmıştır.

 

Ceberrut alemi diye bahsedilen şey Esma mertebesidir. Esma mertebesindeki özelliklerin açığa çıkışı yani irsali melekûtu meydana getirir. Ve esas itibarıyla melekûtta olay biter. Nasut aleminin varlığı yokluktur. Dolayısı ile iman nuru kişide açığa çıkıp esma mertebesinin özelliklerini seyretmeye başladığı zaman, çokluk kavramsız tekil bütün varlığı seyir başlar. Orada artık Ahmed Mehmet Hasan Hüseyin Ali Veli yoktur. Orda tek bir resim vardır tek bir esma seyri vardır. Bu seyrin sonucudur olay. Yani Kur'an daki anlatım açılım veya zuhur mertebeleridir. Çokluk kaosu değil. Çokluk kaosu diye anlamak çokluk birimleri içinde yer almaktan kaynaklanır.

 

DOLAYISI İLE KURÂN TEK DEFADA NAZİL OLMUŞTUR! Kur'an tek defa da insan-ı kâmile inzal olmuştur. Hakikatı Muhammediye ye!  Hakikatı Muhammediyeden Muhammed Mustafa a.s'a inzali parça parçadır! İnzali Muhammed Mustafa'ya parça parçadır amma, Muhammed Mustafa kendi hakikatı noktasından yaşadığı yerden Kuran'ı gene kül olarak seyreder. Bu duruma yazımda da işaret ettim bir paragrafında. Dolayısıyla hiç kavga edecek birşey yok. Sen sadece teklik noktasından seyretmeye bak. İş biter. 


Ahmed Özhan: "Yani ampulün camının rengi gerçekte hoş görülmesi gereken şey."


ÜSTAD: Elbette.

 

Ahmed Özhan: "Benim hep gönlümden zatıalinizden bir esma-ı hüsna şerhi arzu etmiştim. Üstad böyle bir esma-ı hüsna şerhi yazssada o sizin görüşünüzle esmayı ve esma mertebesini algılayabilsek diye. Bir yazınızda dokunmuşsunuz 3 üne 5 ine keyif verdi. Bir paragrafta 
vurgulamıştınız rahimiyet hep ahirette diye söylenir, düşünebiliyormusunuz Allah'ın manalarının bazısının kuvvelerinin açığa çıkmaması ahiret denilen bir başka boyutta açığa çıkması olurmu?"


ÜSTAD: Aynen öyle. Bütün isimler her an aşikare çıkmakta. Bunlar kolay. Evvela sen Tek'ten seyretmeye bir başla. Ondan sonra ya Ahmed meğer hiç varolmamış de. O zaman bak o esmaların mânâları nasıl değişecek! Allah kolaylaştırsın. Hoşcakal...

Üstad Ahmed Hulûsi

 

Lütfen dikkat. Bu sohbet, bizatihi Üstâd Ahmed Hulusi´nin kendisinin yazmış olduğu bir sohbet değil. Üstâdın bir toplumda veya dostlar ortamında yapmış olduğu bu acıklama; sohbet, kendilerini gönülden dinleyen dostlar tarafından yazıya dökülmüşdür; başka insanlar da faydalansın diye. Yani sohbetin içeriği , manası Üstâda ait. Lakin yazi metni, sohbeti yazıya döken samimi dostlara ait.

 

Sonuç:  yazılımda hata; harf eksikliği veya misal ayetlerin yazılış şekli isabet değil ise; veya yazının genel uslubu Üstâda bire bire uymuyor ise, sebebini böylece acıklamış olduk.

 

ANASAYFA

veya

Sohbetlere dön (51-101)


veya

Sohbetlere dön (01-50)

İletişim:   SufiCaN@web.de


Sayfa Tasarım: 

Cüneyd Yayla (SufiCaN)

Akın Apardı

 

AH özel sohbetleri yazıya ceviren:

Saffet Eygi

@Saffet_eygi

 

AH sözleri ingilizce toplayan:

Akın Apardı

 

AH Evrensel Sırlar Piyes:
Selim Kartal Bicer
Sevda Bicer

Mehmet Cetin

Serkan Yenal
Zeynep Bodur