SINIRSIZLIĞINIZA İMAN EDİN
"Şirkin karşılığı olan Hidayeti bulman demek hakikatının Allah esmasının varlığı olduğuna, ve bu özelliklerin hepsinin sende sınırsız olarak açığa çıkabileceğine iman etmen ve bu yolda yürümen demektir.
Sana sonsuzluğun ve sınırsızlığın kapısını açıyor iman!
Tanrı'ya iman değil! İsmi Allah olana iman!
Şimdi Fatihayı okuyorsunuz. Fatihayı okurken ne diyorsunuz?
İhtines sırat el mustakime sırat ellezine EN AMTE aleyhim. En am da bulundukların.
Eğer en am da bulunduklarından da olmazsan ne olur? Gaflet ve delalet hali olur. Şimdi en am nedir? Allah'ın sana en am da bulunması bol para vermesimi? Bol eş vermesimi? Bol etiket unvan koltuk vermesimi? İnsanların seni pofpoflaması sen ne büyük adamsın demesimi?
HAYIR! En am'ın tefsiri İnna a tayna kel Kevser sûresindedir!
Şimdi bir hadisi hatırlayalım, Resulullah buyuruyor diyor ki:
"Ben kıyametin o dehşetinde güneş gelmiş bütünüyle dünyayı sararken insanlar o ateş ve hararet içerisinde son derece sıkıntılı eziyeti bir haldeyken Kevser havuzunun başında otururum. O arada da benim sahabelerim yakınlarım iman edenler gelir o havuzdan içerek serinlerler. Fakat bir kısım sahabem gelirken melekler gelir onların kollarına girer ve onları oradan uzaklaştırır. Niye uzaklaştırıyorsunuz dedim? Melekler: Çünkü onlar senin anlattığın imanı davranışları uygulamadılar derler ve götürürler."
Şimdi burdaki olay ne? Kevser havuzundan içilen Kevser şerbeti, o cehennemin gelişini dünyayı kuşatması dehşetinden insanları koruyor. Kevser insanı azap ve sıkıntılı şeylerden koruyan yapı-özellik. Nedir bu? Kevser havuzundaki Kevser şerbeti, Allah'ın esma-ül hüsna özelliklerinin adıdır! Senin beynin esma havuzudur. Beyninde bütün bu esma özellikleri açığa çıkıyor. Eğer sen bu dünyadayken Kevser havuzundan içmen demek, kendindeki o ilahi esma özelliklerine iman etmen demek. Buna iman ettiğin zaman artık dünya olayları sıkıntıları sana ulaşmaz ve seni yakmaz!
Burda seni yakmadığı gibi ahirette de seni yakmaz. Gelecek yaşam boyutlarında da yakmaz. Dolayısıyla İnna a tayna kel Kevser demek, biz sana esma havuzunu var ettik beynine verdik bunu iç. Bunu içmek içinde "vessallile rabbike" Rabb'ine sâlat eyle. Kur'an sâlattan bahseder namazdan değil.
Namaz farklı bir tabirdir, tapınmaya girer. Sâlat yöneliş Rabb'inedir.
Rabb'in nerde açığa çıkıyor bütün esmasıyla? Beyninde açığa çıkıyor!
YANİ BEYNİNDE AÇIĞA ÇIKMAKTA OLAN ESMA ÖZELLİKLERİNE RABBİNE YÖNELEREK ONUN VARLIĞINI MÜŞEHADE ET. ONUN VARLIĞINI MÜŞEHADE EDERSEN VARLIĞINDA VAR OLANIN O OLDUĞUNU VE SENİN BEN DEDİĞİN ŞEYİN ASLA VAR OLMADIĞINI FARKEDERSİN.
Bunu fark ettiğin zaman da senden Allah'ın esmasının ikramı açığa çıkar. O ikramı dışarıdan görenlerde keramet sahibi derler. Halbuki keramet kişiye ait değildir RABBANİ KUVVETİN İKRAM YOLLU SENDEN AÇIĞA ÇIKIŞIDIR. Oda işte kevserin neticesidir. Bu da nedir sâlatın sonucudur yönelişin sonucudur. Ve sâlattan sonra da ne geliyor? Kurban et. Neyi kurban et? BENLİĞİNİ KURBAN ET!
Rabb'ine yönel onu müşehade et ve benliğini kurban et. Bunu yapamayanlar "inne şani eke hüvel ebter" SOYU KESİK GÜDÜK OLANLARDIR! İşte onlar ahirette güdük olduğu için gerisi gelmediği için kendisini bu kadarıyla kabul ettiği için gerisini yaşayamayacak olanlardır. İnna a tayna yı da bu arada anlatmaya çalışmış oldum. Ve Fatihadaki En am ın ne olduğunu anlatmaya çalıştım. Bunun gibi Kuran'da ki birçok kelimenin manası bambaşka yerde bambaşka bir misalle anlatılmıştır.
Hadislerde de anlattığım gibi bu temsil teşbih yoluna başvurulmuştur. Çünkü başka türlü bir yol yoktur mümkün değildir. Niye?
Şimdi şurda bir alıcı var, burdaki alıcı burdaki görüntüyü konuşmayı kayıt altına alıyor. Ve bu Kaydettiğini şimdi bu gunün modası varya 3G, bu 3G'yle yayın merkezine aktarıyor. Yayın merkezi de televizyondan uyduya yolluyor. O uydudan geleni de siz internetten alıp ekranda seyrediyorsunuz ve o anda da o gelen görüntüyü gene başka bir programla Japonyadaki bir arkadaşınıza naklediyorsunuz.
Şimdi ben sizi burdan bir anda aldım ışınladım 100 sene önce dünya üzerine yaşayan herhangi bir topluma, amerika Türkiye Afrika Çin neresi olursa olsun önemli değil. Diyorum ki size şu anlattığım yayın olayını teknolojiyi ve bunun nasıl gerçekleştiğini o topluma anlatın. Naparsınız?
Napacaksınız onların elindeki taşın toprağın vazonun çiçeğin bilmem neyin misallerini kullanarak birşeyler anlatmaya çalışacaz. Peki o insanlar sizin vermiş olduğunuz misallerden yola çıkarak şu olayı anlaması mümkünmü? İşte onun için görüyorsunuz Kur'an da sık sık biz size misallerle anlatıyoruz deniyor. Sana cenneti anlatıyor cennette huriler var deniyor gılmanlar var diyor altından ırmaklar akıyor diyor vs vs. Ama iki ayetin dışında da iki kelime kullanıyor, "messelül cennettilleziy" cennetin timsali misali diyerek bunları sıralıyor.
Şimdi cennetin timsali misali diye başladığı bir olaydaki anlatılan objeleri 300 sene evvel anlattığın misaldeki gibi birebir olarak kabulleniyorsun ve böyleymiş diye tartışmaya giriyorsun. Halbuki ben misal olarak sana anlatıyorum diyor. Onun için de diyor ki başka bir yerde, "cennette kullarımın hiç birinin gözlerinin görmediği kulağının duymadığı aklının düşünemediği nimetler yarattım" diyor. Çünkü o boyutun yaşam özelliklerini bu boyutta bu algılama sınırlarıyla anlatabilmek ve anlayabilmek mümkün değil. Şimdi bakın ne kadar zorlanıyorsunuz ben size diyorum ki siz beni karşınızda görmüyorsunuz benden belirli dalga boyları geliyor beyninize beyniniz bu kendi içinde dönüştürüyor convert ediyor musavvir isminin özelliği beyninizde açığa çıkıyor sûret meydana getiriyor ve siz beyninizin içindeki o sûreti görüyorsunuz.
Bu bilimsel olarak %1000 doğru birşey ama buna rağmen sizin hafsalanız bunu almıyor.
Çünkü bugüne kadar bunca yıldır beyne gelen bilgi "Ben karşımdaki falancayı görüyorum o budur" şeklinde. Halbuki sizin gözünüzün görme sınırı 4 bin le 7 bin ankström arası değilde bunun çok daha üstü veya altı olsaydı sizin burda gördüğünüz hiçbirşey bu gördüğünüz gibi olmayacaktı. Tamamen başka olacaktı. Hani bazıları insanlarin auralarını görüyorum diyor ya nedir bu olay o kişide beynin algıladığı alan biraz daha farklı. Veya bazıları cinleri görüyor başka varlıkları görüyor, çünkü ordaki değerlendirdiği alan daha farklı. Şimdi Dolayısıyla olay böyle olduğu için bizim şu anda ki bu beyin algılama organlarımız beyin değil bakın yanlız.
Burası çok önemli. BEYİNDE SINIRSIZ ALGILAMA KAPASİTESİ VAR. ÇÜNKÜ BEYİNİN HAKİKATI ALLAH'IN ESMA HAVUZU OLMASI. Beyinde sınırsız kapasite var. Onun içinde bugün zaten konuşuluyor bilim alanında biz beynimizin bilmem kaçta kaçını kullanıyoruz diye. Beyinde sınırsız kapasite var FAKAT ALGILAMA ORGANLARI ÇOK SINIRLI. Sınırlı olduğu içinde biz ancak sınırlı bir alanda yaşıyoruz onun içinde Kur'an diyor ki "SİZ SINIRSIZLIĞINIZA İMAN EDİN. SİZİ HALİFE OLARAK VAR ETTİK EVRENSEL VARLIĞIN TÜM ÖZELLİKLERİNİ VARLIĞINIZA VERDİK." İşte onun için Kuran'ın bildirisi korkunç muhteşem bir bilgi.
Ve insanlık malesef bunlar anlatılmadığı için geçmiş toplumların tanrı anlayışına dayalı bir din haline sokulduğu için İslamiyet, ki bu islamiyet anlatılan bu tanrı dini değil, islamiyetin hakikati bütün o evliya denilen maneviyat erleri zincirinin anlayışında olan din, AMA HİÇBİR CAMİDE BU ANLATILMIYOR!
Dolayısı ile biz bu bilgilerle dolduğumuz için kendimizde böyle birşey olduğunu düşünemiyoruz, kendimizde böyle birşey olduğunu bilmedimiz içinde böyle birşeyi arayış ve değerlendirme noktasına gitmiyoruz. İşte bütün sıkıntı burda toplanıyor..."
Üstad Ahmed Hulûsi
Lütfen dikkat. Bu sohbet, bizatihi Üstâd Ahmed Hulusi´nin kendisinin yazmış olduğu bir sohbet değil. Üstâdın bir toplumda veya dostlar ortamında yapmış olduğu bu acıklama; sohbet, kendilerini gönülden dinleyen dostlar tarafından yazıya dökülmüşdür; başka insanlar da faydalansın diye. Yani sohbetin içeriği , manası Üstâda ait. Lakin yazi metni, sohbeti yazıya döken samimi dostlara ait.
Sonuç: yazılımda hata; harf eksikliği veya misal ayetlerin yazılış şekli isabet değil ise; veya yazının genel uslubu Üstâda bire bire uymuyor ise, sebebini böylece acıklamış olduk.
ANASAYFA
veya
SOHBETLERE DÖN