Sen´im BEN!... Sen, diye bakma bana! Sendeyim!"
Sen´im BEN!...Sen, diye bakma bana! Sendeyim!"                         

Sohbet -96-

 

 

Cehennem kime göre?

 

Soru
- Cehenenem kime göre ve kimler için ?.

Cevap
Fıtri kulluk diyoruz, nedir Fıtri kulluk..
Birimin varoluş amacına göre işlevini ortaya koymasıdır. Algıladığımız ne kadar varlık mevcutsa, her biri varoluş amacına göre işlevini yerine getiriyor..

“Ben ins'i ve cin'i kulluk etmeleri için halkettim”

Bu işlevle halkedilmiş olan başka işlevi ifa etmesi mümkün mü? Buzdolabını bulaşık makinesi yerine kullanabilir misin?. Buzdolabı bulaşık makinasının görevini görmesi mümkün mü?

İşte bu ayet; fıtri kulluğun tanımlanmasıdır. Bunu bir başka yönden ele alırsan; İns ve cin adı altında dilediğini açığa çıkarmakta. Peki her birim kendi varoluş amacı doğrultusunda işlevini yerine getirmek suretiyle fıtri kulluğunu eda ediyor ise bunun karşılığı cehennem nasıl olur..

Şimdi Cehenenem kime göre ve kimler için?.
Gübre böceğine göre gübre cennet, kelebeğe bülbüle göre gübre cehennem.. Gübre böceğini gülün içine koyarsan ona cehennem olur… Zebanilere göre cehennem cennet..
Orada varolmuşlar orada yaşıyorlar.. Mayaları o hamurdan ve ortamlarında da hiç cehennem diye bir kavram yok..

Dünya üzerinde topraktan yaratılmış diye tarif edilen insan, dünyada yiyip içip oturup gezerken dünya ona cehennem mi?. Hayır.. Gayet güzel yiyorsun, içiyorsun, giyiyorsun, geziyorsun, eğleniyorsun, konuşuyorsun. Senin topraktan yaratılmış bedenine göre dünya neyse, güneşin ortamında varolmuş, halkolmuş o varlıklara göre de orası cennet.. Sana göre dünya cenneti burası, ona göre de cehennem cenneti orası.. Ama sen bu yapın itibariyla o ortamdan geçeceksen veya o ortamda kalacaksan sana orası cehennem hükmüne giriyor..

Soru : Dolayısıyla o zaman kimsenin cehennemde kalmayacağı ortaya çıkıyor.. “Hepiniz aslına rücû edeceksiniz” sözüne dayanarak.. Cehennemi de onun için uygun olmayan ortam olarak düşünürsek..

İnsan için, insanlar için yeryüzünden geçmiş bütün insansıların cennete gidecek diye bir hükmü yok..

Soru : peki insansılara niye hüküm olsun ki, o ortamda rahatsızlık duyuyorlarsa o ortam için yaratılmamış anlamını taşır..

Gayet tabii.. O ortama göre yaratılmamış..

Soru : O ortama göre yaratılmamış olan kendi aslına dönmeyecek ki?.

Kendi aslını bilmesi ayrı şey, kendi aslına dönmesi ayrı şey. Kendi aslının hakikatinin ne olduğunu bilmesine rağmen, onun gereğini yaşayamaması cehennemini meydana getirir..

Bırak onları şu anda dünya üzerinde yaşarken sen kendi hakikatının o ilahi varlık olduğunu ve mutlak ilahi varlığın kuvvelerinin özelliklerinin kendinde olduğunu bildiğin zaman bunu aşikâre çıkaramıyorsan bu seni sıkıyor, yakıyor.. İşte bu anda burada cehennemde yanıyorsun..

Bilgi yanmayı önlemez, yanmayı önleyen bildiğinin gereğini uygulayabilmektir. Yani bildiğin bilkuvve, uygulamak açığa çıkarmak bilfiildir. Potansiyel olarak sende olması değil önemli olan.. O sende olanı aktife edip açığa çıkarmak önemli.. dolayısıyla kişinin esas yapması gereken şey kendi hakikatındakini yaşayabilmesi için bütün varlıkta hiçbir ayırım yapmadan her birinin kendi varoluş işlevini açığa çıkarttığını seyredebilmektir öncelik..
Bu cennete gitmek için değil; Varlıkta kendi hakikatını müşahade edebilmek için..

Cennet kelimesi bir sembol, bir yaşam biçiminin adı..

Dünyada mevcut olan iki tür varlık var..
insanlar ve insansılar.. İnsansılar şaki adıyla anlatılmış dinde.. İnsan olanlar, yani Adem nesli said diye anlatılmış..

Yeryüzünde Adem varolmadan evvel insansılar mevcuttu. Bu insansıların beyni, bir üst boyutun algılamasını yapamayan, o üst boyutu algılayacak dalga yapıyı ruha yükleyemeyen bir beyine sahip.. Bunların DNA'sında, genetiğinde, bir değişiklik, bir mutasyon olarak ilk insan olan adem ve Havva meydana geldi ve onların nesli üremeye başladı..

Fakat insansıların nesli de aynen devam ediyor, kesilmedi.. Adem geldi de onların nesli kesildi değil, onlarda aynen devam ediyor.. Ve zaman içinde bunların birbirleriyle yaptıkları evlilikler sonucu genetik yapılar karıştı.. Öylesine karıştı ki ; ana babanın bir çocuğu insan diğeri insansı olarak dünyaya gelmeye başladı.. Veya üç çocuğu insansı bir çocuğu insan olarak dünyaya geldi..

Onun içindir ki; Nuh a.s.ın oğlu suda boğulurken
“Yarabbi benim oğlum” diyor.. “hayır, o senin sulbündendi ama senin neslinden değil” diyor ayette..

İşte olay bu.. Aslında, gelen insan nesli bir yanda said diye adlandırılmış, insansıların gelen nesli bir yanda şaki diye adlandırılmış.. Fakat öylesine birbirine girmiş ki, bugün bir çok Müslüman diye bilinen ülkelerde yaşayan insanların bir kısmı insansı.. Sadece bulunduğu şartlar gereği, şartlandırma gereği namaz kılıyor, oruç tutuyor, kuran okuyor ama insansı ve şaki hükmünde..

Dolayısıyladır ki; Cennete girme diye bahsedilen olay, said olarak dünyaya gelme, yani beyni cennet boyutunun algılamasını yapabilen beyin ve ruh olanlar…

Bu anlayışı çok sınırlı, aklı çok sınırlı olan kişiler de olabilir..
Bühl diye tarif edilen sınıf..

Buna mukabil son derece akıllı, kendindeki hassaları ve kuvveleri keşfedip açığa çıkarabilen olur.. Zirvedeki mukarrebler..

Aynı şekilde insansıların da çok zekileri var, bilgilileri var.. Ama onlarda da kendilerindeki o ilahi kuvveleri hissedip algılama ve açığa çıkarma özelliği yok .. Dolayısıyla olayın derinliğini hakikatını müşahade edebilme kapasitesine sahip değil..

Bilgi birikiminde mantıksal değerlendirmelerde, birçok insandan daha üstün olabiliyor..
Bir çok felsefeciler var.. Ama insan nesli olamıyor.. Öbür taraftan o felsefecinin eline su dökemeyecek kapasitedeki birisi insan olarak gelmiş, iman faktörü ortaya çıkmış ve de o boyuta geçtiği zaman oranın şartlarını yaşıyor..

Soru : Mukarrebun komple insan mı?.

Cennet ortamına gidecek olanların hepsi insandır..

Soru :
“Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, biri cennetlik” derken diğerlerini insansı olarak mı değerlendireceğiz?.

Tabii. Sadece o insan türü... Çünkü ne diyor; “cennete gidebileceklerin oranı cehennemliklerin oranına göre beyaz öküzün üzerindeki bir avuç ayası kadar olan siyah kıl oranıdır.” Veya “her bin kişi de bir kişidir.” Diyor..

Bu oranlamaların sebebi, insansıların yeryüzüne o günden bu yana çok daha güçlü bir şekilde yayılarak gelmelerine karşılık, insanların çok daha az ölçüde olduğunu gösteriyor..
İnsansılarda kolay kolay karşısındakine kendini tercih özelliği çıkmaz, çok azdır..

İnsan; karşısındakini kendisine tercih edebilendir.. Çünkü hayvansı bir özelliktir karşısındakini ikinci plana atıp kendini düşünmek.. Bütün hayvanlarda bu görünüyor..

Öteyi düşünmek, yarını düşünerek tedbir almak insana ait bir özelliktir.. İnsansı genellikle gününü yaşar, yarına dönük tedbir almayı düşünmez.. Ve hakiki yarın, ölümden sonraki yaşamdır.. Bütün bunların ötesinde esas önemli olan, neyi niye yaptığını bilmek ve yaşamak.. Bunun için de önemli olan nokta, Rasûlallah'ın getirdiklerinin ne olduğunu bilmek.. Yani Kur'an'daki okuduğun kelimelerin manalarını bilerek üzerinde tefekkür etmek..

Kur'an'dan üç sure öğren ama o üç surenin kelimelerinin manalarını anlamaya çalış, algılamaya çalış.. Anlamak için, yani eline muhteşem bir cihaz vermişler, işte tv.si, telsizi, görüntüsü her şeyi senin elinde.. İstediğin yerle görüşeceksin, konuşacaksın..
Manueli de vermişler.. Senin bütün bildiğin açıp kapama düğmesi.. Açıyorsun kapıyorsun ama hiçbir şey yok ortada.. O manueli ne kadar okuyup kullanmasını öğrenirsen, o cihazı o kadar değerlendirmiş oluyorsun..

Kuran okumaktan amaç kendini ve sistemi tanımaktır..
Kendini ve sistemi tanımanın sonucu ne olacaktır, getirisi ne olacaktır?. En başta cehennemden çıkacaksın..

Soru :
El Hakim ismi ile tasarruf edebilen zaten cehennemin de tasarrufu ona geçeceğinden..??

El Hakim isminde nasıl tasarruf oluyor?.

Soru :
O kuvveti kendinde açılan, zaten ateşi de, yani cehennem dediğimiz o sıkıntı ortamlarını, o ateşi de Hakim ismiyle dönüştürecektir ve cennetini oluşturacaktır..

Hakim ismi; Bir güçlerin hikmetini müşahade halidir.. Olayların birbir arasındaki bağlantıları görebilme, sebep sonuç ilişkilerini tespit edebilme ve bu sebep sonuç ilişkilerini tespit edebilme sonucunda da o işin yerli yerinde olduğuna karar verebilmek..

Soru : O zaman kudret açığa çıkması gerek..

Dolayısıyla hikmeti görmek yeterli değildir. Hikmeti görmek doktor olmak için liseyi okumak demektir.. Ama doktorluk liseden farklı bir eğitimdir..

Soru: Bizde manuel var gibi görünüyor ama manuel yok.. Yani ilahi düzen, şu anda insanlığın veya insansılığın bunu algılamaya, layık olmadığını mı düşünüyor..

İşte problem bu.. Bir şekilde manuel ortadan çekilmiş.. “Ahir zamanda Kuran yeryüzünden kaldırılır” diyor.. Zannediyoruz ki bir zaman gelecek, melekler kanatlarını çırpa çırpa gökyüzünden inecekler, yeryüzünde ne kadar basılmış kuran varsa hepsini toplayacaklar yukarı götürecekler.. Böylece kuran yeryüzünden kaldırılmış olacak.. Mı?..

Kur'an eğer anlaşılmıyorsa, yeryüzünden kaldırılmış demektir.. Her gün milyonlarca kişi hatim indirse de..
Acı ama gerçek..

Ama benim bildiğim bir şey daha var.. Ben henüz kuran'ın yeryüzünden kaldırıldığını düşünmüyorum.. Eğer kuran ve insan ikiz kardeşse en azından ben şu kadarcık kuran'ı düşünebiliyorsam, o zaman bana bu kadarcık düşünmeyi yansıtan bir canlı kuran'da yeryüzünde var demektir.. Yeryüzündeki o canlı kuran'ın yeryüzünden kaldırılmasından söz ediyor olmalı Rasûlallah..
Kuran'lar yeryüzünden kaldırılır ahir zamanda demiyor kuran diyor.. Kuran ve insan ikiz kardeşse, burada bahsedilen canlı kuran'dır.. Yani musaf kaldırılır da demiyor.. .. “Ahir zamanda Kuran yeryüzünden kaldırılır.. İşte o zaman da yeryüzünde insanların en şerlileri kalır kıyamette onların üzerine kopar” diyor..

Soru :
Kâbe'nin kaldırılmasıyla bağlantısı var mı?.

Var tabii.. Kâbe'nin kaldırılması, taşının toprağının denize dökülmesi olayı da var.. O daha sonra.. Onları biz göremeyiz.. Bizim yapacağımız, şimdi gerçekten ciddi olarak kuran'ı Anlamaya çalışmak olmalı.. Yani güzel bi tarikat anlayışı içinde, ben size her şeyin yerli yerinde olduğunu, her şeyin bir hikmetle meydana geldiğini, her oluşun güzel bir hikmet eseri olduğunu anlatabilirim.
Ama ben bunu anlatmak istemiyorum.. Her tekkede her şeyh bunu anlatıyor zaten..

Ben size diyorum ki; Varlığı değer yargısız olarak seyredin.. Ve her birimde dilediği özelliği açığa çıkarmakta olduğunu ve bu açığa çıkarttığı özelliklerle de asla kayıtlanıp sınırlanamayacağını, etiketlenemeyeceğini müşahade ederek yaşayın..

Ahmed Hulusi, 2005. Istanbul.

İletişim:   SufiCaN@web.de


Sayfa Tasarım: 

Cüneyd Yayla (SufiCaN)

Akın Apardı

 

AH özel sohbetleri yazıya ceviren:

Saffet Eygi

@Saffet_eygi

 

AH sözleri ingilizce toplayan:

Akın Apardı

 

AH Evrensel Sırlar Piyes:
Selim Kartal Bicer
Sevda Bicer

Mehmet Cetin

Serkan Yenal
Zeynep Bodur