Sen´im BEN!... Sen, diye bakma bana! Sendeyim!"
Sen´im BEN!...Sen, diye bakma bana! Sendeyim!"                         

Sohbet -98-

 

Ezanı Muhammedi

 

Allahû Ekber, Allahû Ekber !..

 

Allahû Ekber , Allahû Ekber !..

 

Eşhedü en lâ ilâhe illâllah !

 

Eşhedü en lâ ilâhe illâllah !

 

Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah !.

 

Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah !..

 

Hayye ales salâh !

 

Hayye ales salâh !

 

Hayye alel felâh !

 

Hayye alel felâh !

 

Allahû Ekber, Allahû Ekber !..

 

Lâ ilâhe illâllah ...

 

Bildiğiniz ezan. Ezanı Muhammedi!

İşte ben o Muhammediyim. Muhammedi ne demek?

 

Onu lütfen girin benim web sayfasına orada Ben Muhammediyim yazısını okuyun.

Oraya gitmeyeceğim. Sadece burada Ezanla başlayan bir olayı size anlatmak istiyorum:

 

Allahû Ekber

 

Milyarlarla yıldız değil, milyarlarla galaksinin yer aldığı bir evren.. o da bizim algılama kapasitemiz sınırları içinde olan bir evren. Ve evren içre evrenler o sonsuzluk bize göre..

ve o sonsuzluk evren içre evrenler “Allah” ismi ile işaret edilen indinde bir NOKTA..

 

Bir NOKTA..!

 

İşte buna işaret eden bir kelime EKBER...! Yoksa birşeye göre birşeyden daha büyük değil.

Evet “O” “Allah Hz. Muhammed a.s açıkladığı Allah.. Ekber”!

 

Eşhedü en lâ ilâhe illâllah, şehadet ederim ki, Tanrı ve tanrılık kavramı yoktur..

 

Evrende tanrılar yoktur, dışarıda ötede bir yerlerde bir mekanı olan yukarılarda bir yerden yeryüzünde bizleri idare eden bir tanrı yoktur, şehadet ederim ben buna; sadece, yalnızca “ALLAH” vardır. “ALLAH” ismi ile işaret edilen...

 

Ve şehadet ederim ki, Eşhedü enne Muhammeden, ve şehadet ederim ki, “Muhammed” ismi ile işaret edilen “ZAT” “O” “ALLAH” ismi ile isaret edilenin esma ve sıfatları ile var olmuş, açığa çıkmış “ALLAH”in ilim ve irade ve kudretin dilediği bir biçimde açığa çıkdığı mahaldir,

ve bunu bu işlevi açığa çıkarak kulluğunu hakki ile tam olarak ifa eden ZATdır ve bize bu gerçeği, bize tebliğ eden bildiren resuldür.. “ALLAH” Resulüdür. Özündeki “ALLAH”ın derunundan gelen ilmini bize açığa çıkaran ZATdır ,Resuldür, ben buna şehadet ederim...

 

Hayye ales salah...

 

Bu gerçeği anladıysan, Hz.Muhammedin işaret ettiği bu kutsal bu yüce bu azim gerçeği anlayıp idrak ettiysen, haydi Namaza! Namaz bunun sonucunun kişide yaşanmasının halidir. Dolayısıyla “namaz müminin miracıdır”. Namaz bunu yaşanarak bu hal yaşanarak kişinin şuurundan derunundaki “ALLAH”a , RABbine miracıdır.

 

Hayye alel felâh!...

 

İşte bu namazı yaşamak suretiyle, beşeriyetin her türlü kayıt ve sınırlarından azada bir şekilde rabbine uruç etmenin özgürlüğü ve sınırsızlığı içinde yaşamak suretiyle felaha ermeye çalış.

 

Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne muhammedun abduhu ve resuluhu..

 

Gerçeğiyle söyle ve dillendir. Lâ ilâhe illâllah!

İşte Ezan. Ezanı Muhammedi bunları söylüyor bize, günde beş defa bize bu tekrarlanıyor bu bize uyarılıyor. Ve bu gerçek dağıtımda hadi namaza , diyor.

 

"Namaz mü´minin miracı!"

 

Veyl o kişilere ki, namaza dururlar, ama namazın ne olduğundan gafildirler.”

(Maun –4,5)

 

Namaz kişinin hakikati olan “ALLAH” ismiyle bilinen ait, bir kısım özelliklerin idrak edilmesi hissedilmesi yaşanması, ve o namaz sonrasında da bunun günlük yaşam içinde devam ettirilmesi ile avama teklif edilmiştir. Daha üst boyuttakilerle düşüncelerimizi “İslamın Temel Esasları” kitabında anlattık, orada isteyenler online olarak okuyabilir. Evet namaza dururken, bizim gibi sıradan insanlar, önce “Subhane-ke” okur.

 

Subhanekellahümme ve Bi-Hamdike ve tebarekesmüke ve teala ceddüke....

 

Burada Allahın sıfatlarının vasıflarının özelliklerinin hatırlanışı söz konusudur. O yüce varlık sonsuz her an yeni bir şanda, her an yeni birşeyler meydana getiriyor, ve o varlık ancak kendisi kendisini değerlendirebilir, kendisi kendisini bilebilir, bir başkasının onu değerlendirip, bilmesi, “O”nu bir esma terkibi olarak meydana gelmiş bir varlığın, “O”nu ihata etmesi onu kavraması mümkün değildir. Bunu söylüyoruz bu başlangıçta. Ondan sonra Resulullah a.s İbrahim a.s ın bu cümlesini okurdu kuranda:

 

Inne Veccehtu vechiye lillezyi fâtaras semâvati vel ardı haniyfen ve ma ene minel müşrikiyn

 

Ben ve vechimi şuurumu bilincimi yerleri gökleri ve herşeyi yaratan onlara belli özelik ve işlemler doğrultusunda programlayan varlığa yüzümü, vechimi döndüm. Hanif olarak hiç bir tanrı ve tanrılık kabul etmeksizin, ona teslim olmuş vaziyetteyim, nasıl teslim olmam ki, varlığımın her zerresinde tasarruf ve kudret ona ait.

 

Evet onun azamet ve sonsuzluğun ve dahi o boyutların yanında dünya ve diğer değerlerinin ne ifade ettiğini hatırlatan bir giriştir bu. Okunan bu cümlelerin anlamının bilinmesi şarttır ki bu meselenin ciddiyetini fark edilerek namaz yaşansın.

Kuru kuru okuyup geçerseniz bunların farkında olmazsınız. Bundan sonra “Euzu” okuyarak kişinin vehminin oluşturacağı, kişinin kendini bir beden kabulü dolayısıyla mahrum kalacağı hakikatlerden „Billahi“ hakikatiyle koruması amaçlıdır.

Sonra açılımı ismi “ALLAH” olan besmele okunur. Bunun anlamını daha önce geniş bir şekilde daha önce anlattım. İsteyenler tekrar “ALLAH” kitabında okuyabilirler. Konuyu uzatmamak için artık tekrar “B”nin açılıma girmiyorum. Ondan sonra sıra “FATİHA” okumaya gelir.

 

“Hamd” esas itibari ile değerlendirmek anlamında kullanılmıştır burada.

“Elhamdu lillahi rabbil âlemiyn.” Hamd “ALLAH” içindir demek, değerlendirmek “ALLAH”a aittir demektir !

 

Çünkü “ALLAH” adı ile işaret edilenin yaratıklarını hakkı ile değerlendirmek ancak ve ancak yine kendisine aittir ! Bir yaratılmışın böyle bir değerlendirme yapabilmesi muhaldir. Bu yüzdendir bu cümle okunarak, daha en başta insanın çizgisi ve kapasitesi fark ettirilmekte.. yaratılmış bu sistem hakkında haddini bilerek yasaması ikazında bulunulmaktadır.

 

Rahman ve Rahim in bugünü kadar anlatılan ve anlattıklarımızdan farklı bir anlam üzerinde durmak istiyorum. Rahman özel bir isimdir ve tercüme edilemez. Bu cümle “Hamdi Yazırın” cümlesi. Tefsirinde 1.cildin 32.sayfasında orijinal baskısında yazılı bu cümle.

 

“Rahman pek merhametli diye yetersiz bir şekilde tefsir olsada böyle tercüme edilemez. Allahü tealanin rahmeti , merhameti bir hissi kalbi bir temayülü nefsani manasına bir iyilik duygusu değildir. Fatihada izah olunacağı üzere “iradeyi hayr ve inami sonsuz manasındadır,”

diyor Hamdi Yazır, ayni tefsirin 1. cildin 32. sayfasında.

 

“Vücud her hayrın ve nimetin aslıdır.” Varlık yani vücud dediği varlık, varoluşu.

“Rahman böyle bir iradeyi hayr ile bize cismaniyet ve ruhaniyetmiz ile yani tüm varlığımız ile ademden yokluktan vücuda varlığa getirerek halk eden ve bununla beraber makamımızın sebebi olan hayatımız olan nimetleri de izhar ve izar eden, eyleyen rahmeti ve celil sahibidir ki, bu rahmetin sülülden hiç bir varlık hariç bulunamayacağından buna celali inam ile rahmet denilir.”

Aynı tefsirin 77. sayfası.

 

Şimdi buradan da anlaşılır ki, “RAHMAN” klasik anlatımdaki gibi “esirgeyici ve bağışlayıcı” (?!) beşeri değerlendirme anlamlardan çok ötesinde, evrensel anlamı ile dilediği şekilde varlığı yokluktan vücuda getiren var kılandır anlamındadır.

“RAHİM” ise bu vücuda getirisin sistemini oluşturan mekanizmayı var eden anlamındadır. “RAHİM” kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir. Anne de rahim nasıl kendi özellikleriyle yavruyu hücreden alıp dünyada yasayabilecek bir olgunluğa kavuşturuşa, “RAHMAN”ın irade edip varlığa çıkardığı birimi de “RAHİM”iyet ayni şekilde “ALLAH” ismi ile işaret edilenin esması ile oluşturup, varlık aleminde açığa çıkartır, dolayısıyla her birim her varlık, “RAHMAN” ve “RAHİM”in yarattığı bir birimdir, her birim “RAHMAN” ve “RAHİM” isimlerinin işaret ettiği anlam doğrultusunda, “ALLAH” adi ile işaret edilenin isimlerinin bir bileşimi bir terkibi olarak var olmuştur. Bu anlam bu isimlerin evrensel boyuttaki anlamıdır. Bu anlamı dünyevi beşeri değerlere göre anlattıklarımızla karıştırmamak gerekir !

 

Ayrıca her an bir canlının bir diğerini boğazlayıp hatta canlı canlı yemesi olayını göz önüne getirirsek beşeri anlamda acıma duygusu taşıyan yukarda bir yerde tanrı anlayışının ne kadar gerçeğe uyduğunu takdirinize bırakırım.

 

Hz.Muhammedin a.s. açıkladığı “ALLAH - Din- Sünnetullah” gerçekliklerinin bu günkü anlayışımız ve idrakımız doğrultusunda kesinlikle güncelleştirilmesi artık apaçık ortadadır. Konuyu fazla dağıtmadan devam edelim kaldığımız yerden.

 

“RAHMAN” ve “RAHİM” adları ile işaret edilenin özellilerinin sonucu yaratılmış “İNSAN” günde belli aralıklarla en az beş vakitte yaşanılan namaz ile beş defa neyi hatırlamak ve hissetmek zorunda. “ALLAH” ismi ile işaret edilenin isimlerini anlattığı özelliklerle var olmuş olan hakikati bu olan insan hatırlamadır ki, kendisi dünyada yaşadıktan sonra toprak olup yok olup kaybolacak bir varlık değil, hakikatinin gereği ve sonucu olarak varlığındaki kuvveler ile sonsuza kadar yaşayacak bir “bilinç” varlıktır. Dünyası, dünya sonrası bedeninin yaşadığı ortamdaki adı “RUH”tur artık.

 

“RAHİM”iyetinin gereğidir ki, “İNSAN” hakikatini idrak eder. Kendi özündeki “ALLAH” isimlerinden kaynaklanan kuvveleri keşfeder. Bunları hissedip bunlara yakin elde ederek kurbiyet mertebesine ulaşır..

 

“Yevmid diyn”de, “MELİK”iyet ve “MALİK”in kendisinde açığa çıkışını yaşar.

Bunun kişide yaşanması içinde kendisine hidayet ulaşmalıdır batınından, özünden..

 

Bunun içinde bize hidayet et,ihdinas sıratal mustakıym denerek bu talep edilir FATİHA okunurken, bu hidayet ile kendilerine “enam”da bulunan yani özlerindeki hakikatleri yaşama özelliğinin açığa çıktığı kişilerin yolunda yürümenin kolaylaşması talep edilir.

 

Bu hakikatleri inkar edip varlığındaki “ALLAH”ı inkar edip ,” gazap ve lanete” uzak düşmeye ve uzak düşmenin sonucunda büyük azaplara ve mahrumiyetlere kalanlardan olmamak talep edilir...

 

Sonra kurandan bir miktar daha ayet okunarak o ayetlerin sahibi dinlenir !!

O mana üzere tefekkür edilir, ve böylece namaz yaşanmaya baslar.

 

Simdi böyle bir olayı siz namazda yaşadıktan sonra, siz ikinci bir namaza kadar bu hali devam ettirirseniz artık dünyadaki yaşamınız dünyadaki değerlendirmeleriniz dünyadaki ilişkileriniz bambaşka olur. Bu hal bir süre dağılıp kaybolup gitmesin diye hemen birkaç saat sonra ikinci defa tekrar namaz yaşanır, tekrar bunları yaşayıp tekrar bunları hissedip varlığınızdaki “ALLAH”a uruç edip o güzelliği hissedip yaşamak aradaki yaşananları siler atar !

Beşeriyete kaymış dahi olsa...

 

Çünkü “kişi bu dünyadan ne hal üzere üzere ayrılırsa o hal üzere ebediyen yasayacaktır“ uyarısı gereğince bu bahsedilen namaz halinin kişiden unutulmaması bundan gafil olunmaması gerekir.

 

Dilerim ki “ALLAH” hepimize namazı hakkı ile yaşamayı nasip eder.

O namazın nimetini değerlendirmiş kişi olarak, o hali yaşayarak bu dünyadan ayrılmamız bize takdir edilmiş olsun.

 

Hoşça kalın efendim!

“ALLAH”a emanet olun.

 

Üstad Ahmed Hulusi

 

ExpoChannel Sohbeti , Carsamba, 19.10.2005

İletişim:   SufiCaN@web.de


Sayfa Tasarım: 

Cüneyd Yayla (SufiCaN)

Akın Apardı

 

AH özel sohbetleri yazıya ceviren:

Saffet Eygi

@Saffet_eygi

 

AH sözleri ingilizce toplayan:

Akın Apardı

 

AH Evrensel Sırlar Piyes:
Selim Kartal Bicer
Sevda Bicer

Mehmet Cetin

Serkan Yenal
Zeynep Bodur