"Sultan Abdülhamid Han Hazretleri ve Hızır a.s"
Sultan Abdülhamid Han Hazretleri, dünyanın cadı kazanı gibi kaynadığı bir dönemde padişah olmuştu. Cadı kazanın altını tutuşturan Yahudîlerdi… O günlerde Yahudîlerin en büyük hedefi merkezi Kudüs-ü Şerif olmak üzere bir Yahudî devleti kurmaktı...
Önce Halife’ye geldiler, Filistin toprakları içinde kendilerine arazî satmasını, karşılığında devletin bütün borçlarını ödeyeceklerini ve Osmanlı devletinin bütçesinin üç misli para ile birlikte Halifenin şahsına da yüzbin ingiliz altını rüşvet teklif ettiler.
Sultan Abdülhamid Han Hazretleri:
“Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim, bu devletti kanlarını dökerek kazanmıştır. Kan ile kazanılan toprak para ile satılmaz.” dedi.
Yahudîler, Filistinde toprak sahibi olmanın yolunun Halifeyi hal’ etmekte geçtiğine karar verdiler.
İkinci Abdülhamid Han Hazretlerini hal’ etmek için çâreler aradılar… Mason teşlikatı, Terakkî Cemiyeti ve bazı okumuş, münevver kişileri kendi emel ve arzuları istikâmetinde kullandılar.
Terör şebekeleri kurdular.
Kurulu olan Rum ve Ermeni çetelerine para yardımında bulundular.
Yahudî lobisi harıl harıl çalışmaya başladı.
Oluk oluk para akıttılar. Gazeteleri satın aldılar.
Kalemleri istedikleri doğrultuda kullandılar.
Osmanlı aydınını ve yeni yetişen gençliği Abdülhâmid Han Hazretlerinin aleyhine kışkırttılar..
Sultana sû-i kasd düzenleyen Ermeni Teröristine, Tevfik Fikret gibi bazı şair ve yazarlar, medhiyyeler düzdüler…
Yahudîlerin sinsî çalışmalarının neticesinde Abdülhamid Han Hazretlerine karşı bir kamuoyu oluştu.
31 Mart vak’asını meydana getirdiler. Selânik'ten kalkıp gelen Hareket Ordusunu şehirden uzaklaştırmak ve zararsız bir hale getirmek için Halife’den izin isteyen vatanperver komutanlara cevap vermeden önce Ulu Hakan penceresinden isyancılara baktı..
Hızır Aleyhisselâm’ı gördü. En ön saflarda oturmuştu.
Milletin hâline ağlıyordu.
Bir an Hızır Aleyhisselâm ile göz göze geldiler….
Hızır Aleyhisselâm kendisine bakarak acı acı tebessüm etti. Ona el sallıyordu.
Ulu Hakan iki damla göz yaşı döktü. Göz kirpiklerinden yanakları üzerine dökülen yaşlar sakalını ıslattı…
Daha önce Şeyhi büyük insan ve zamanın mürşid’i kâmili Şeyh Salâhuddin ibni Melvânâ Sürâcüddin (k.s.) Hazretlerini sözlerini hatırladı…
O zaman, bu hadiselerin önüne geçilemiyeceğini anladı. Derinden bir ah çekti. Ve inledi koca Sultan:
-Hayır olmaz.
-Neden?
-“Bu hareket benim şahsıma karşı girişilmiştir. Bir şahsım için milletimin kanının dökülmesine asla müsaade edemem.” demişti.…
İsyanı bastırmak bahanesiyle İstanbula giren, İttihadçılar ve dağdan inmiş Balkan komitecileri bir çok insanı yargısız idam ettiler. Nerede bir sarıklı molla ve hoca gördülerse öldürdüler.
Katliâm yaptılar. Bütün bunların sorumlusu olarak Halifeyi gösterdiler, onu tahtından indirmeye karar verdiler.
Yahudîler, arz-ı mev’ud (vadedilen topraklar) hayâline kavuşmak için, Abdulhamid Han Hazretlerini hal’ etmek için basın, aydın ve meb’üslere baskı yaptılar. İttihatçılar, bir kısım mebuslarla Ayatafanos (Yeşilköy)’de gizli bir toplandı yaparak Halife’yi hal’ ettiler. Halife bunu sadece, “Zâlike takdîru’l-azîzi’l-alîm” diyerek büyük bir soğuk kanlılıkla karşıladı.
Sultan Abdülhamid Han Hazretlerinin hal’ edilmesinden sonra “İttihadçı”lar, kısa bir süre içerisinde ülkeyi bunalıma soktular. Filistine Yahudîlerin yerleşmesine izin verdiler.
Ülkeyi birinci dünya savaşına soktular.
Abdülhamid Han Hazretlerinden sonra ülkenin kötü durumunu gören aydınlar Feylâsof Rıza Tevfik Ulu Hakân Abdulhamid Han Hazretlerinin ruhâniyetinden özür diledi.
* * * * *
Ek bilgiler:
Şeyh Salâhuddin ibni Mevlânâ Sürâcüddin Hazretleri; Şeyh Cân-ı Cânân (k.s.) Hazretlerinin en büyük halifesidir. Devâmlı istiğrak hâlinde yaşayan bir evliyâ idi. Sabah namazlarını hep tayy-i mekan ile Kâ’be-i Muazzama’da kılardı. Bu büyük zât İstanbula geldiği zaman, Sultan Abdulhamîd Han Hazretlerinin misâfiri olurdu. Şeyh Salâhuddin ibni Mevlânâ Sürâcüddin Hazretleri, Halife’ye: “Ümmet-i Muhammed’in üzerine bir belâ’nın gelmekte olduğunu, insanların bu belâ, musîbet ve felâketleri hakkettiğini, bunun önüne dua ve silâh ile geçmenin mümkün olamıyacağını ve bunun bir takdiri ilâhî olduğunu ve bunun kazâ-i mübrem olduğunu…” beyan etmişlerdi. Hal’ ettikleri zaman. Halifenin bunu sadece, “Zâlike takdîru’l-azîzi’l-alîm” diyerek büyük bir soğuk kanlılıkla karşılamasını sağladı. Kardeş kanın dökülmesini engelledi. Kabri şerifleri Burârâ’dadır.
***
Feylâsof Rızâ Tevfik, 1868 yılında Edirne iline bağlı (bu gün Bulgaristan hududları içinde kalan) Cesîrmustafapaşa kazâsında doğdu. Musevî okulunda okudu. Kuvvetli bir zekâ ve hafiza’ya sahibti. 1890 yılında Tıbbiye girdi. Sert mizacından dolayı okuldan atıldı. Hapse atıldı. Mahkumları isyan teşvik etti. 1899 yılında Tıbbiye’yi bitirip doktor oldu. İttihad ve Terakkî Cemiyetine girdi. Edirne Me’büsü oldu. İttihadçıların kötülüklerini görünce aydınlandı. Hürriyet ve İtilâf fırkasına katıldı. 1922’de ülkeyi terketmek mecburiyetinde kaldı. 1943’de çıkan af ile ülkeye döndü. 31 Aralık 1946’da vefat etti. Kabri, İstanbul Zincirlikuyu Asrî Mezarlığındadır. Rızâ Tevfik, Sultan Abdülhamid Hanın Ruhâniyetinden İstimdâd” adlı meşhûr şiirini yazdı.
Neredesin Şevketlü Sultan Hamîd Hân,
Feryadım varır mı Bârgâhına?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan
Şu nânkör milletin bak günâhına
……………………………………
Diye başlayan uzunca mersiye niteliğindeki şiir şu mısralar ile son bulmaktadır:
…………..
Lâkin sen Sultanım, Gavs-i Ekber’sin
Âhirette bile himmet eylersin
Çok çekti şu millet, murâda ersin
Şefaat kıl şâhım meded-hâhına.
***
Tevfik Fikret ; 1867 tarihinde İstanbulda doğdu. 1915’te yine İstanbulda vefat ettti. Asıl adı Mehmed Tevfiktir. Vatan, millet ve din gibi mukaddes mefhumlara karşı soğuk olduğundan Efendimizin mübârek isimlerinden gelen “Mehmed”i adının başından sildi. Devrin en büyük siyâsî ve devlet adamı olan Sultan Abdulhamid Han Hazretlerine tuzak kuran Ermeni teröristi için şu şiiri yazdı...
Ey şanlı Avcı! Dâmını beyhûde kurmadın,
Attın… Fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın!
Manevî değerlerden yoksun olan Tevfik Fikretin oğlu Haluk babasının; “Rûy-i zemin vatanım, nev’i beşer milletim” fikrine uydu. ihtisası için gittiği Amerika’da 1943’te râhip yardımcısı ve daha sonrada 1950’de başrâhip oldu. İbret almak gerek……….
KAYNAK: "Hz. Hızır a.s" , Ömer Faruk Hilmi
Ömer Faruk Hilmi beyin izni ve musadesi ile paylaşıldı! Allah razi olsun!
Sultan Abdülhamid Han hazretlerinin Yahudilere verdigi yanit:
http://www.youtube.com/watch?v=sPi_zXNDBoc
Sultan Abdülhamid Han hazretleri üzere:
http://www.youtube.com/watch?v=tko4GzJoVkU
http://www.youtube.com/watch?v=sPi_zXNDBoc